ÜNİVERSİTE : BİR ORTA ÇAĞ İCADI…

“XII. yüzyıl başlarında eğitim faaliyetlerinin neredeyse tamamı manastır veya katedral okulları tarafından yürütülür ve ruhban sınıfının eğitimi sağlanır. Uygulamalı hukuk ve noterlik alanında bazı özel okulların bulunduğu şehirlerin giderek gelişmesi ve kırsal bölgelerdeki birçok büyük manastırda bulunan okulların kapanmaya başlaması, eğitim faaliyetlerinin kent merkezlerinde gerçekleşmeye başladığı, gerçek bir "eğitim devrimi"ne yol açar. Hocalarla öğrenciler arasında basit antlaşmalar şeklinde ortaya çıkan ve en azından başlangıçta öğrencilerin ödediği ücretlerle finanse edilen okullar, Avrupa'nın birçok şehrinde hızla gelişir ve gerçek anlamda loncaların hukuki niteliklerini edinir (eğitim faaliyetine katılan herkesi kapsadıklarından dolayı da kendilerine universitas adı verilir). Kendiliklerinden ortaya çıkan üniversitelerin yanı sıra papa veya imparator tarafından kurulanlar ve bazı öğrencilerin veya hocaların var olan üniversitelerden ayrılıp kurduğu üniversiteler de söz konusudur. Paris'te bu tür birliklerin izine XII. yüzyıl sonlarından itibaren rastlanır, ancak Bologna'nın ilk üniversitesi (1088), ne kiliseye ne de devlet otoritesine bağlı olan ilk okuldur, Paris'te ise Abelardus döneminde bile (XII. yüzyılın ilk yarısı) okul hâlâ katedrale, dolayısıyla da piskoposluğa bağlıdır. Napoli'de üniversite, İmparator II. Friedrich'in (1194-1250) isteği üzerine açılırken, Padova ile Orleans, Bologna ve Paris üniversitelerinden hocaların göç etmesi sonucu açılan üniversitelere birer örnek oluşturur.”
Kaynak: Andrea Colli. Üniversiteler: Bir Ortaçağ İcadı. Umberto Eco&Riccardo Fedriga(Editörler). Felsefe Tarihi-3. Aostalı Anselmus’tan  Pomponazzi’ye. (Çev: Leyla Tonguç Basmacı). Alfa/tarih Yayınları. İstanbul;2018:128.
 
Üniversite, Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde, “Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu; darülfünun…” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım içinde iki terim ortaya çıkmaktadır; öğretim ve eğitim. Yine TDK sözlüğüne bakacak olursak; öğretimin, “Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi; talim, tedrisat.” Eğitimin ise, “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme; terbiye” şeklinde tanımlandığı görülecektir. Burada öne çıkan iki kavramdan biri, bilgi aktarımı olan talim; diğeri ise toplum yaşayışı için gerekli olan bilgi ve beceri kazandırma anlamında terbiyedir. Yani üniversitelerin varlık nedeni talim ve terbiyedir. Üniversitenin eğitim dışındaki bir diğer varlık nedeni ise araştırmadır. Araştırma, “Bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma; araştırı” olarak tanımlanmaktadır. Günümüz üniversitelerini tarih içindeki eşdeğeri olarak görülebilecek kurumlardan farklılaştıran tarafı bilim ya da sanatlarla (teknoloji) ilgili yapılan yöntemli çalışma yani araştırma gücüdür.
Okul ya da farklı sözcüklerle anılan talim ve terbiye kurumlarının geçmişi oldukça eskidir. Erken dönem izlerine Sümer toplumlarında, yazının gelişmesiyle birlikte “edubba” adı verilen tablet evlerinde rastlanılmaktadır. Yazıcılık faaliyetinin ortaya çıkmasıyla birlikte gelişen bu kurumun fiziksel konumu tapınağın bitişiğinde, sarayın da komşuluğunda olması, günümüze kadar ulaşan tarihsel misyonunun sınırlarını belirlemiştir. Tapınak bahçesinde gözlerini açan okul, uzunca bir süre din adamlarının hegemonyası altında olmuştur. Tapınak ve sarayın beklentilerine yanıt vermek, birincil önceliğidir. Dolayısıyla saray veya tapınağın bahçesinden beslenmiştir.
Okulun günümüz formuna dönüşmeye başlaması, Platon’un kurduğu Akademi ile olmuştur. Özünde bir siyaset okulu olan Akademi hem isim olarak hem de işlevleri açısından üniversitenin atası sayılabilir. Antik dönemin Atina’sı için geniş sayılabilecek bir nüfusa eğitim vermesi, bilimin kökeni olan felsefeyi yapması, Akademi’yi üniversitenin iki işlevinin merkezi haline getirmiştir; eğitim ve araştırma... MS. 6. yüzyıla kadar bir şekilde ayakta kalabilen Akademi, Roma agorasında büyüyen Hıristiyanlığın gücü karşısında tutunamamıştır. Yerini birkaç yüzyıllığına tapınak okulu olan manastıra devretmiştir. Günümüz üniversitelerinin ilk örneği olan Bologna’ya kadar eğitim ve araştırma, manastırın bir parçası haline gelmiştir. Kastedilen araştırma programları, metafizik ve teolojik düşünsel faaliyetleri içermektedir. Manastırlarda bilimsel araştırmadan bahsetmek mümkün değildir.

“Öğretim kilisenin işlevidir. Okulların başı olan psikopos, bu konudaki yetkilerini oldukça uzun zamandan beri, memurlarından birine devretmiştir. Bu görevliye XII. yüzyılda genellikle okul yöneticisi (scolasticus) adı verilmekteyken, artık daha çok şansölye denilmektedir. Bu görevli, tekelinin delinmesine razı değildir. Bu tekelin artık mutlak olmaktan çıktığı, manastırların güçlü okullaşma konumuna ulaştıkları yerlerde, üniversite loncalarının diğer rakipleri manastırlardır. Son olarak da kültür bir iman sorunudur; psikopos bunun denetiminin kendi işi olduğunu iddia etmektedir.”
Kaynak: Jacques Le Goff. Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay) Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994: 93.
 
Bu durum universitas scholarum/universitas magistrorum adını verdiğimiz kurumun ortaya çıkmasıyla değişmeye başlamıştır. Avrupa merkezli universitas adlı kurum Orta Çağ icadıdır. Onuncu yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşanmaya başlanılan sosyal ve ekonomik değişim, kentlerin tekrar ortaya çıkması, manastırlarda yaşanılan monastik kriz, skolastik felsefe, en önemlisi de eğitimin şehirli entelektüellerin ihtiyaçlarını karşılamaktaki yetersizliği, arayışlara neden olmuştur. Sonuç olarak Bologna başta olmak üzere şehirlerde ortaya çıkan öğretmen ve öğrenci loncaları, üniversitelerinin öncüllerini kurmuşlardır.
 
“XIII. yüzyıl üniversitelerin yüzyılıdır, çünkü loncaların yüzyılıdır. Önemli sayıda üyeyi bir araya getiren bir mesleğin bulunduğu her kentte, bu meslek mensupları çıkarlarını savunmak, kendi yararlarına tekel oluşturmak üzere örgütlenmektedirler. Bu, kazanılmış siyasal özgürlükleri komünler, ekonomik alanda kazanılan mevkileri loncalar halinde maddileştiren kentsel atılımın kurumsal aşamasıdır. Özgürlüğün anlamı burada ikirciklidir: Bağımsızlık mı ayrıcalık mı?”
Kaynak: Jacques Le Goff. Ortaçağda Entelektüeller. (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul;2006:95-96.
 
Bu çağda ortaya çıkan ve üniversite olarak tanımlanan kurum öncüllerinden farklılıklar taşımaktadır. Yalnızca eğitim verilen bir kurum olmayıp, bilginin üretildiği bir merkezdir. Daha da önemlisi bu lonca, tapınak ve sarayın haricinde iktidara ortak olan yeni bir entelektüel yapıdır. Tapınağın iktidarının dayanağı doğaüstü varlıklar, sarayın ise kılıcı iken yeni ortaya çıkan entelektüellerin dayandıkları güç ikisinden de farklıdır; akıl ve felsefe… Bununla birlikte üniversite daha önce de olduğu gibi iki sorunla karşı karşıyadır. Biri finansman konusudur ki, tarih boyunca eğitim ve araştırmanın karşılaştığı kadim bir sorundur. En köklü finansman kaynağı ise tapınak ve saraydır. Ancak bu durumda eğitim ve araştırma programlarının nasıl belirleneceği sorusu gündeme gelmektedir. Tarih boyunca ekonomik iktidarın gücü eğitim ve araştırmanın amaçlarını yönlendirmiştir. Öte yandan yeni kurulan loncalar ve ortaya çıkan entelektüellerin kendi eğitim programlarını belirlemek gibi düşünceleri vardı ki, bu fikirleri, onları değişmez patronlarıyla bitmek bilmeyen kavgalar içine sürüklemiştir.
 
Üniversite loncaları bu kavgalardan nasıl galip çıkmışlardır? Öncelikle birbirlerine bağlılıkları, tutarlılıkları ve kararlılıkları sayesinde. Grev ve kenti terk etme gibi bir silahı kullanmakla tehdit ederek ve gerçekten de kullanarak. Sivil iktidar ve kilise iktidarı üniversitelerin varlığından fazlasıyla avantaj sağlamaktaydılar; bunlar hiç de ihmal edilemeyecek bir müşteri kitlesi, danışman ve memurlar için yegâne fidanlık, parlak bir prestij kaynağı oluşturmaktaydılar; bu durumda onların bu savunma yöntemlerine direnmek olanaksızdı.
Kaynak: Jacques Le Goff. Ortaçağda Entelektüeller. (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul;2006:100.
 
Üniversite ortaya çıktığı andan itibaren kavga ortamı içinde büyümüştür. Dünya değiştikçe de üniversitelerin adı aynı kalmış; kendisi sürekli değişim içinde olmuştur. Yirmi birinci yüzyılda içinde yaşadığımız üniversitenin bir yüzyıl önceki formuyla tek ortak yanı, ismidir.
Bu yazının sebebi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Federal Hükümeti ile Harvard Üniversitesi arasında yaşanan fonlama krizidir. ABD’de geçen yıl başkanlık seçimleri oldu ve Ocak ayında Donald Trump 47.Başkan olarak göreve başladı. Birçok alanda olduğu gibi bilim ve eğitimde de çok ciddi müdahalelere girişti. Bunlardan biri, üniversitelerin kullandığı araştırma fonlarıyla ilgiliydi. Bu arada bir süredir, ABD’de üniversitelerin Netanyahu’nun (İsrail Başkakanı) Gazze’de uyguladığı politikalara karşı yürütülen toplumsal muhalefetin önemli bir merkezi olduğunu da göz önünde bulundurmalıyız.
Amerikan Federal Hükümeti tarafından (General Services Administration, U.S. Dep't Health & Human Servs. ve U.S. Dept. of Education) 11 Nisan 2025 tarihinde Harvard Üniversitesi Rektör’üne bir mektup/yazı gönderildi. Bu yazı, araştırma fonlarının kesilmesine yol açan olayların başlangıç noktasıdır.
Mektuba, ABD Federal Hükümeti’nin Harvard Üniversitesi’nin bilimsel araştırmalarına önemli mali katkılar sağladığını ancak bunun hak değil koşul olduğu söylenerek başlanıyor. Bahsi geçen koşul, üniversitenin yasalara uyması ve entelektüel yaratıcılığı teşvik eden bir ortam sağlamasıdır. Yazıda, Harvard’ın son zamanlarda koşulları yerine getirmediğinden bahsedilmektedir. ABD Federal Hükümeti Harvard’ı asli misyonuna dönmek için iş birliğine davet etmekte ve mektubu, antlaşma metni olarak sunmaktadır.
ABD Hükümeti, üniversitenin açık ve şeffaf çalışmasını ve hesap verilebilirlik konusunda iş birliği yapmasını bekliyor. Liyakate dayalı bir personel politikası belirlemesini istiyor. Tüm öğretim üyelerinin intihal açısından incelenmesini talep ediyor.
Üniversitenin ABD Anayasası ve Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan Amerikan değerleriyle sorunu olan ve antisemitik terörü destekleyen insanları, öğrenci ve personel olarak işe almaması; var olanları tespit edip devlete bildirmesini istiyor. Üniversitenin programlarından, eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık içeren uygulamaları durdurması ve ofislerini kapatmasını talep ediyor.
Öğrenci ve öğretim üyelerini disipline etmesini, bu amaçla polisle iş birliği yapmasını ve polise bilgi akışı sağlayan personeli korumasını istiyor. Yazı antisemitik ve yasa dışı gördüğü Filistin mücadelesine destek veren tüm kulüplerin kapatılmasını emrediyor. Kampüs içinde maske takılmasının yasaklanmasını istiyor. Mektubun sonunda tüm bu işleri uygulayacağına dair taahhütte bulunmasını ve 2028 yılına kadar da taahhüdüne uymasını beklediğini söylüyor.
Yazıyla ilgili medyadaki haberleri okuyunca ne yalan söyleyeyim önce inanmadım. Sonra Fatih Altaylı’nın sabah programında yaptığı yorumlarda konuya rastlayınca Harvard Üniversitesi’nin internet sayfasını ziyaret ettim ve olayla karşılaştım.
ABD’nin resmi yazışma geleneklerini bilemem. Lakin yazıyı okuduğumda edindiğim izlenim, iki kurum arasındaki, bir yazışma değil, babanın yaramaz çocuğunu fırçalama durumudur. Harvard Üniversitesi’ni bilmesem, yozlaşmış, yasa dışı faaliyetlere bulaşmış, eğitim ve bilimin yerini kötü siyasi kamplaşmanın aldığı bir kurum olduğunu düşünebilirdim. Ne de olsa bu manzaralar bizim için bir yerlerden tanıdık...
Ancak üniversiteye şöyle bir göz attığımızda bambaşka bir tablo görüyoruz. Harvard Üniversitesi’nin tarihi, ABD’den eskidir. İlk mezunlarını 1642 yılında vermiştir. Ülkenin tarihinde oldukça önemli rol oynamıştır. Sekiz mezununun Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde imzası vardır. Yani bugün hükümetin uyun dediği Bağımsızlık Bildirgesi Harvard tarafından hazırlanmış desek yeridir. Üniversitenin günümüzdeki durumuna baktığımızda, 25 bin öğrencisi, 20 bin civarında öğretim üyesi ve personeli, 400 bin civarında uluslararası mezunu ile devasa bir eğitim merkezi olduğunu görürüz.
Üniversitenin Times Higher Education listesinde 2025 yılında üçüncü sırada yer aldığı ve 2016 yılından itibaren de ilk ondaki yerini koruduğu görülmektedir. Tıp ve sağlık alanında ikinci sırada, mühendislik ve yaşam bilimleri alanında ise birinci sırada yer almaktadır. Bünyesinde, Nobel’in her dalından ödül almış bilim insanları bulunmaktadır. En son 2024 yılında Gray Ruvkun çalışmalarıyla Fizyoloji ve Tıp alanında ödüle değer görülmüştür. Bu sonuçlar üniversitenin dünya çapında hatırı sayılır bilimsel değer ürettiğinin kanıtı olsa gerek.
Kısaca söylemek gerekirse uzaklardan bakıldığında, bilim ve eğitim görevini unutmuş, siyasi tartışmalar içinde yozlaşmış ve eş dost ataması ile kalitesizleşmiş bir üniversite görünümü vermiyor Harvard Üniversitesi…
Söz konusu mektup üzerine Üniversite, Federal Hükümete 14 Nisan 2025 tarihinde yanıt vermiştir. Bu mektupta üniversitenin antisemitizim ve bağnazlıkla mücadele ettiği belirtilmiştir. Antisemitizm ve ayrımcılık, Harvard’ın misyonu ile bağdaşmamaktadır. Mektupta üniversitenin bu misyona hizmet etmek için neler yaptığı açıklanmaktadır. Hükümetin antisemitizmle yaptığı mücadelenin doğru olduğu, Harvard’ın da bu mücadelede, üzerine düşeni yaptığından bahsedilmektedir. Harvar tarafından Hükümetin mektupta talep ettiği düzenlemeler, üniversitenin özgürlüğüne müdahale olarak değerlendirilmekte ve yasal sınırları aştığı ifade edilmektedir. Bu talepleri kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirtilmiştir.
 
“Üniversite bağımsızlığından vazgeçmeyecek veya anayasal haklarından feragat etmeyecektir. Ne Harvard ne de başka bir özel üniversite, kendisinin federal hükümet tarafından devralınmasına izin verebilir. Buna göre, Harvard hükümetin şartlarını ilke olarak bir anlaşma olarak kabul etmeyecektir. Harvard, üniversitenin topluluğunun her üyesinin deneyimini iyileştirmek için yaptığı ve yapmayı planladığı şeyler hakkında diyaloga açıktır. Ancak Harvard, bu veya herhangi bir yönetimin yasal yetkisinin ötesine geçen talepleri kabul etmeye hazır değildir.”
William A. Burck - Robert K. Hur
 
Bunun üzerine Federal Hükümet, üniversiteye verdiği fonlardan yaklaşık 2,5 milyar dolarlık bir kesintiye gitmiştir. Böylece birçok araştırma duraklamak zorunda kalmış ve gelecekleri belirsizdir. Aslında olay sadece Harvard ve ABD ile ilgili değildir. Harvard bünyesinde yapılan birçok araştırma insanların hayatında önemli kazanımlar sağlayacaktır. Fonların kesilmesiyle araştırmaların durması, insanlara sağlayacağı faydalarda gecikmelere yol açma riski yaratmaktadır. Olayın ayrıntılarını aşağıda verdiğim Harvard Üniversitesi internet sayfalarından izleyebilirsiniz.
 
“Harvard’ın kampüsü, bir zamanlar akademik prestijin simgesi iken, artık erdem gösterişinin ve ayrımcılığın yuvası hâline gelmiştir. Bu bir liderlik değil; bu bir korkaklıktır. Ve bu akademik özgürlük değil; kurumsal dışlanmadır. Harvard kampüsünde karanlık bir sorun vardır ve hesap verebilirlik yerine uzlaşmayı öncelik hâline getiren kurumsal liderler, okulun vergi mükelleflerinden aldığı desteğe olan hak iddiasını kaybetmiştir. Bu nedenle, hükûmet bünyesindeki sekiz federal kurum, Harvard’a verilen yaklaşık 450 milyon dolarlık hibeyi sona erdirdiğini duyurmuştur. Bu rakam, geçen hafta sonlandırılan 2,2 milyar dolarlık desteğe ek olarak gerçekleşmiştir.”
Josh Gruenbaum - Sean R. Keveney - Thomas E. Wheeler
 
Harvard Üniversitesi Rektörü Alan M.Garber, üniversitenin internet sayfasından Harvard topluluğu üyelerine seslenmiştir;
“Cuma gecesi geç saatlerde, yönetim güncellenmiş ve genişletilmiş bir talep listesi yayımlayarak Harvard’ın “federal hükûmetle olan mali ilişkisini sürdürmeyi” düşünüyorsa bu taleplere uyması gerektiği uyarısında bulundu. Bu, yönetimin antisemitizmle iş birliği içinde ve yapıcı bir şekilde mücadele etmeyi amaçlamadığını açıkça göstermektedir. Hükûmet tarafından belirtilen bazı talepler antisemitizmle mücadeleyi hedeflese de taleplerin çoğu Harvard’daki “entelektüel koşulların” doğrudan hükûmet tarafından düzenlenmesini temsil etmektedir.
Federal hükûmetin Harvard topluluğunu kontrol etmeye yönelik benzeri görülmemiş taleplerini daha iyi anlayabilmeniz için mektubu okumanızı öneriyorum. Talepler arasında, öğrenci topluluğumuzun, öğretim üyelerimizin ve çalışanlarımızın görüşlerinin “denetlenmesi” ve belirli öğrenci, akademisyen ve yöneticilerin ideolojik görüşleri nedeniyle “güçlerinin azaltılması” gibi hükümler yer almaktadır. Hukuk müşavirimiz aracılığıyla yönetime, önerilen anlaşmayı kabul etmeyeceğimizi bildirdik. Üniversite, bağımsızlığından vazgeçmeyecek ve anayasal haklarını terk etmeyecektir. Yönetimin reçetesi, federal hükûmetin yetkisini aşmaktadır… Aynı zamanda bilgi arayışı, üretimi ve yayılımına adanmış özel bir kurum olarak değerlerimizi tehdit etmektedir. Hangi parti iktidarda olursa olsun, hiçbir hükûmet özel üniversitelere ne öğreteceklerini, kimi kabul edip işe alacaklarını ve hangi alanlarda araştırma yapacaklarını dikte etmemelidir.
Bizim ilkemiz — Veritas, yani "gerçek" — önümüzdeki zorlu yolda bize rehberlik etmektedir. Gerçeği aramak, sonu olmayan bir yolculuktur. Bu yolculuk, yeni bilgilere ve farklı bakış açılarına açık olmayı, inançlarımızı sürekli sorgulamayı ve fikirlerimizi değiştirmeye hazır olmayı gerektirir. Aynı zamanda, üniversitenin vaat ettiği değeri tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için, özellikle bu vaat tehdit altındayken, hatalarımızı kabul etme gibi zorlu ama gerekli bir çabayı da üstlenmemizi zorunlu kılar…
Harvard'ı savunurken şunları yapmaya devam edeceğiz: 
Kampüsümüzde araştırma kültürünü geliştirmek; birbirimizle yapıcı bir şekilde etkileşim kurmak için gerekli araçları, becerileri ve uygulamaları geliştirmek; topluluğumuz içindeki entelektüel ve görüş çeşitliliğini genişletmek;
ifade özgürlüğüne ve muhalefete saygı gösterirken protestoların öğretim, öğrenim ve araştırmayı aksatmayacak zaman, yer ve biçimde gerçekleşmesini sağlamak;
hukuka uygun yollarla farklılıkları örnek alan, saygı duyan ve kucaklayan canlı bir topluluğu teşvik etmek ve desteklemek için birlikte çalışmak…
Kendi eksikliklerimizle yüzleşme, taahhütlerimizi yerine getirme ve değerlerimizi yaşatma sorumluluğu, bu topluluk olarak bizlere aittir. Düşünce ve araştırma özgürlüğü, hükûmetin bunu koruma konusundaki uzun süredir süren taahhüdüyle birlikte, üniversitelerin özgür bir topluma ve insanların her yerde daha sağlıklı, daha refah bir yaşam sürmesine katkıda bulunmasını mümkün kılmıştır. Bu özgürlüğün korunması, hepimizin ortak çıkarıdır.
Şimdi de her zaman olduğu gibi, korkusuz ve sınırsız bir şekilde gerçeği aramanın insanlığı özgürleştirdiğine olan inançla ve Amerika’daki üniversitelerin ülkemiz ve dünyamız için taşıdığı kalıcı vaatlere olan güvenle yolumuza devam ediyoruz.”   Alan M. Garber
 
Üniversite insan türünün bu dünyada yaptığı önemli icatlardan biridir. Bilimsel düşünce ve teknolojik ilerleme yanında, toplumların entelektüel gelişimini desteklemesi ve şehirlere sağladığı ekonomik, sosyal ve kültürel katkı yadsınamaz. Ancak en önemli etkileşim, çağının siyasi ve ekonomik iktidarları ile olan ilişkisidir. Üniversiteler ve öncülü olan okullar tarih boyunca bahsi geçen iktidar güçleriyle sinerji içinde olmuşlardır. Aslında varlık nedenleri iktidarların ihtiyaç duydukları bilgi ve teknolojinin sağlanması ve toplumların mevcut düzene olan rızası için gerekli sosyal politika dilinin geliştirilmesidir. Bu dil Antik Çağ’da, Orta Çağ’da ve günümüzde farklı enstrümanlar kullanmaktadır. Bununla tarih boyunca toplumları iktidar güçleri uğruna yaşamaya ve ölmeye ikna etme becerisi göstermişlerdir.
Harvard Üniversitesi bu açıdan bakıldığında tarihsel rolünü başarıyla oynayan kurumlardan biridir. Ülkemizde yürütülen Sağlıkta Dönüşüm Programının, Dünya Bankası tarafından desteklenen projelere verilen bilimsel danışmanlık hizmetleri hatırlandığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Öte yandan üniversite ya da akademi zaman zaman çizginin dışında olabilen insanlar yetiştirmeyi başarabilmiştir. Hatta bazı dönemlerde bahsi geçen kişilere barınabilecek en zengin habitatı, üniversite sağlamıştır. Bu insanlar mevcut iktidarlarla çatışma halinde olmalarının yanında toplumsal rızayı sağlayan sağduyuya karşı söylem geliştirmeyi başarmışlardır. Sağduyuya karşı söylem üretebilmek toplumsal birlikteliğe karşı muhalif olmayı gerektirir ki bu tapınağa ya da saraya muhalif olmaktan çok daha zor bir tercihtir. Öte yandan ortak aklın kendine aşırı güvenen körlüğünün dışına taşamadıktan sonra ilerici düşüncelere ulaşmak, neredeyse mümkün değildir. Bu söylediğim, teknoloji üretmek için değil düşünsel hayat açısından geçerlidir. Teknoloji üretmek adına ilerici düşünmek gerekmiyor. Bugün düşünsel anlamda yol alabildiysek, ortak sağduyunun dışında kalabilenler sayesindedir. Üniversite zaman zaman bu düşüncelere ev sahipliği yapabilme becerisini gösterebilmiştir. Öte yandan o da çoğunlukla tapınak ve saraya hizmet ederken, kolektif aklın sağduyu olarak adlandırılan körlüğü içinde ekonomik güvenliğini sağlamayı tercih etmiştir.
Üniversite bu tercihini, yazımın başında sunduğum tanımda bulunan özerklik kelimesine dayanarak yapabilmiştir. TDK sözlüğünde özerklik, “Bir kişinin, bir topluluğun kendi uyacağı yasayı kendisinin koyması ve uygulaması, yad erklik karşıtı” olarak geçmektedir. Burada yad erklik sözcüklerinin “Bir topluluğun yabancı kimseler tarafından yöneltilmesi durumu” olduğu görülmektedir.
Orta Çağ Avrupa’sında tanıştığımız universitas kurumu öğrenci ve öğretmen loncaları tarafından finanse edilirken, Kilise ile kralın hakimiyeti dışında kalabilmeyi becerebilmiştir. Kısa bir süre de olsa bu özelliklerini korumayı başarabilmiştir. Örneğin bir dönem Kilise, Aristoteles metinleri başta olmak üzere bazı kaynakların okunmasını ve tartışılmasını yasaklamaya çalışırken Paris başta olmak üzere bazı üniversiteler ve hocalar bu yasaklara uymamışlardır. İyi ki uymamışlar… Bu sayede Antik ve Orta Çağ düşüncesinin çelişkileri sorgulanmış ve yeni çağın düşüncelerine ulaşılabilmiştir. Ancak bu durum çok uzun sürmemiş bir süre sonra üniversiteler kralların yad erkliğine boyun eğmişlerdir.
Yirminci yüzyıldan itibaren üniversitelerin özerkliğinden bahsetmek ne kadar olanaklı bilemiyorum. Yine de araştırmaların yarattığı yüksek bilimsel ve toplumsal yarar nedeniyle ve güçlü demokrasi kültürünün etkisiyle, bazı üniversiteler -Harvard’da bunlardan biridir- dışarıdan gelen müdahalelerden korunabilmişlerdir. Ancak tamamen özgür olduklarını söylemek zordur. Üniversiteler kurumsal olarak iktidarların talep ettiği teknolojik desteği ve sosyal politikaları üretmeye devam etmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programı örneğini hatırlayın. Hizmetleri karşılığında, iktidarlara muhalif olabilen ve toplumsal sağduyunun dışında düşünebilen akademisyenlerin üniversite içinde barınmasına zaman zaman katlanılmıştır.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini geride bıraktık, dünyamız değişiyor, hem de çok hızlı değişiyor… Araştırma ve teknoloji geliştirmek için artık üniversitelerin laboratuvarı tek alternatif değil. Uzunca bir süredir birçok uluslararası firmanın AR-GE departmanları, üniversitelerden daha verimli araştırma programları yürütmektedir. Üniversitelere baktığınızda verimsiz bile sayılabilir. Eğitim alanına bakarsanız, orada da köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Dijital teknolojiler ve yapay zekâ sayesinde bilgiye ulaşmak için üniversitelerin soğuk amfilerine ve akademisyen kaprislerine muhtaç değiliz. Tıpkı Orta Çağ’da manastırın duvarlarından ve din adamlarının bağnazlığından kaçan öğrenci loncaları gibi, günümüz gençliği de aradığı bilgiyi, yapay zekada bulabilecek gibi görünmektedir. Böyle giderse araştırma raporlarını bile yapay zekâ yazabileceği için gençlerin doktora yapmalarına da gerek kalmayabilir. Sonuçta tezi yapay zekâ yazacaksa neden insana kaynak ayrılsın ki?
Görünen o ki yirmi yıl geçmeden üniversite yüksek öğretimin tapınağı olmaktan çıkabilir; araştırmanın tapınağı değişeli zaten çok vakit geçti.
Harvard Üniversitesi ile ABD Federal Hükümeti arasında yaşanılan fon krizine bir de bu açılardan bakmak lazım. Başkan Trump kendi şahsına münhasır biri ve alışılmadık işler yapıyor. Ancak dünyanın en verimli araştırma ve eğitim merkezinin milyar dolarlık fonlarının kesilmesinin arka planında, yalnızca kapris ya da Gazze protestoları olmayabilir. İktidar üniversiteyi sorgulamaktadır. Dünya üzerindeki en kudretli iktidar sorgulamaya en güçlü olanından başlamıştır. Ve ondan vazgeçebilmektedir. Zira yaptığı işi devralabilecek daha verimli adaylar bulunmaktadır. Belki de alıştığımız üniversitelerin modası geçmektedir. Orta Çağ’da manastırların başına geldiği gibi… Kim bilir?
Bu yazıda Türkiye’deki üniversitelerden hiç bahsetmedim çünkü gerek duymadım. Bu yazıda tartıştığım üniversite bu topraklara hiçbir zaman uğrayamadı. Bizdeki üniversite isimli kurum, devlete meslek elemanı yetiştiren yüksek okullardır. O yüzden tartışmaya dahil etmeye değer bulmadım.

Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.
Türkçe Düzenleme: Ayla Bakar, Avukat-Arabulucu

Kaynaklar

Harvard University. Office of the President. Alan M. Garber. Federal Hükümetin Harvard Üniversitesine yazdığı mektup.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/president/news/2025/the-promise-of-american-higher-education/ Erişim Tarihi: 17.05.2025
Federal Hükümetin Harvard Üniversitesinde yazdığı mektup.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/research-funding/wp-content/uploads/sites/16/2025/04/Letter-Sent-to-Harvard-2025-04-11.pdf Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard Üniversitesinin Federal Hükümete verdiği yanıt.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/research-funding/wp-content/uploads/sites/16/2025/04/Harvard-Response-2025-04-14.pdf Erişim tarihi: 17.05.2025
Federal Hükümetin Harvard Üniversitesi yanıtına verdikleri cevap.
Erişim adresi: https://www.hhs.gov/press-room/anti-semitism-task-force-statement-on-additional-harvard-grants.html Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard University. Alan M. Garber. The Promise of American Higher Education
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/president/news/2025/the-promise-of-american-higher-education/ Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard University. A timeline of Harvard's history.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/about/history/timeline/#1600s Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard University. 1776 at Harvard. At 140 years old at the time of the American Revolution, Harvard—and members of the Harvard community—played an important role in the country’s early history.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/in-focus/harvard-and-the-american-revolution/ Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard Univeristy. About Harvard.
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/about/ Erişim tarihi: 17.05.2025
Times Higher Education. Harvard University.
Erişim adresi: https://www.timeshighereducation.com/world-university-rankings/harvard-university
Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard T.H.Chan. School of Public Health. Trump administration freezes $2.2 billion in grants to Harvard
By Alvin Powell. April 15, 2025
Erişim adresi: https://hsph.harvard.edu/news/trump-administration-freezes-2-2-billion-in-grants-to-harvard/
Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard Univesrity. Research Powers Progress. Research at Harvard—from medicine to technology to education and business—touches countless lives, moving us closer to disease cures, next-generation technology, and a more secure future for millions of people.
Erişim adresi https://www.harvard.edu/ Erişim tarihi: 17.05.2025
Harvard University. Meet our Nobel Laureates
Erişim adresi: https://www.harvard.edu/about/history/nobel-laureates/ Erişim tarihi: 17.05.2025
Metin çevirilerinde yapay zekâ kullanılmış -Google gemini ve ChatGBT programları- ve Türkçe düzenlemesi yapılmıştır.

















Yorumlar

Yorum Gönder