“Tüm sanatların, araştırmaların, eylemlerin
ve tercihlerin amacı iyiye ulaşmaktır. Bu nedenle iyi her şey tarafından istenilen
olarak adlandırılır.”
Kaynak: Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. (Çev: Furkan Akderin). Bütün Yapıtları 5. Say Yayınları. İstanbul; 2014:21.
Kaynak: Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. (Çev: Furkan Akderin). Bütün Yapıtları 5. Say Yayınları. İstanbul; 2014:21.
Dünyanın
gördüğü en büyük öğretmenlerden (Muallim-i Evvel) biri olan Aristoteles,
bilimleri üçe ayırır; teorik bilimler (fizik, matematik,
metafizik), poetik bilimler (sanatlar) ile pratik bilimler (ahlâk, politika)…
Bunlardan ilki, gerçeklikle nazar adı da verilen görmeye dayalı olan
zorunlu olanın bilgisidir. İkincisi, yaratmaya ve üretmeye dayalı, günümüzde
teknolojiyi içine alan sanatların alanıdır. Üçüncüsü birey ve toplumların
eylemleri ile sonuçlarını inceleyen pratik bilimler olarak adlandırılan ahlâk
ile politikadır. Çok basit bir şekilde söyleyecek olursak teorik bilimler
zorunlu olan şeylere yönelik yargılarımızın doğruluğu, poetik bilimler
yarattıklarımızın güzelliği ve yararı, pratik bilimler ise bireysel ya da
toplumsal yaşama ait eylemlerimizin iyilik ve erdeme uygunluğu ile ilgilenir.
Teorik bilimler zorunlu ve değişmez olanla, poetik ve pratik bilimler olumsal olanı incelenir. Teorik bilimlerin temel konusu doğa ve tanrısal olandır. Bu alanda insan özgür olamaz. Zorunlu olan doğaya tabidir. Oysa sanatlar ile pratik bilimlerde söz konusu olan insan eylemleridir ve zorunluluk söz konusu değildir. İnsan burada özgür olabilir ancak eylemlerinin sonuçlarını göğüsleyebilmesi gerekmektedir.
“O halde eylemlerimizin amacı mutluluktur ve
bu kendine yeter bir şeydir ve aynı zamanda bir amaçtır.”
Kaynak: Aristoteles.
Nikomakhos’a Etik. (Çev: Furkan Akderin). Bütün Yapıtları 5. Say Yayınları.
İstanbul; 2014:29.
Aristoteles’e
göre tek bir kişinin iyiliği etik alanına girerken kentin ya da devletin
iyiliği politikanın alanına girmektedir. Politika insan için iyi olanın
araştırıldığı bir faaliyet alanıdır. Filozof kötü yasalarla yönetilen bir
devlette iyi bir bireysel hayatın gerçekleşmeyeceğini düşünmektedir
“Evet,
siyaset bahsettiğimiz tarzdadır, çünkü bir ülkede hangi bilimlerin gerekli
olduğunu, kimlerin neyi ne kadar öğrenmeleri gerektiğini belirleyen bilim
budur. Yine askerlik, ekonomi, hitabet gibi insanların çok önemsedikleri bilimlerin
de siyasetin alanında yer aldıkları bilinir. Öte yandan siyaset nelerin
yapılması, nelerden uzak durulması gerektiğiyle ilgili yasalar hazırlar,
buradan hareketle siyasetin diğer tüm iyileri içerdiğini ve insanlar için iyi
olanı bulmaya çalıştığını söyleyebiliriz. İyi olan şey, insan için de ülke için
de aynı şeyse, bu durumda iyiyi ülkenin elde etmesi daha güzeldir. Çünkü bu hem
amacımıza daha uygundur hem de bir şeyi tek bir insan için elde etmektense ülke
için elde etmek daha tanrısal ve güzel olacaktır. Araştırmamız bunu bulmaya yönelik
bir çalışma olacak.”
Kaynak: Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. (Çev: Furkan Akderin). Bütün Yapıtları 5. Say Yayınları. İstanbul; 2014:22
Aristoteles
sonrası birey, toplum ve devlet tartışmalarını bir yana bırakarak, İlk
Öğretmene yaslanmaya çalışmamın sebebi ahlak ve politika arasındaki ilişkidir. İnsanın
eylemlerinin temel ereği mutluluğa ulaşmaktır. Devlet ya da toplum bu amaca
ulaşmakta zorunlu bir araç olarak görülmelidir. Bu aracın sağlıklı
işleyebilmesi için ahlâkın politikaya tabi olması kadar, politikanın da ahlâka tabi
olması gerektiği düşünülebilir.
“Etik
iyi bir devletteki en iyi insanlar tarafından gerçekleştirildiği şekliyle iyi
bir yaşamın formunu ortaya koymakta, politika ise iyi devletin kendisinin
oluşturucu ilkelerini sergilemektedir.”
Kaynak: W.K.C Guithrie. Yunan Felsefe Tarihi. Aristoteles-Bir Buluşma. (Çev:Sabri Gürses). Kabalcı Yayıncılık. İstanbul;2021:321.
2023
yılının Şubat ayını yaşadığımız bugünlerde birey, toplum ve devlet olarak
altından kalkılması çok zor olacak olan bir sarsıntı yaşıyoruz. Herkesin
yaşanılanlardan bulunduğu pozisyon ve eylemlerinin sonuçlarıyla orantılı olarak
etkileneceği ortadadır. Birey ve toplum oldukça ağır bir baskının altında ezilmektedir.
Her ne kadar tamamen sorumsuz olmasa da yaşadığı bu durum karşısında orantısız
bir bedel ödemektedir. Öte yandan devlet ve politika için aynı durum söz konusu
değildir. Yaşanılan olaya neden olan süreçteki yetki ve sorumlulukları
düşünüldüğünde ödediği bedel önemsiz kalmaktadır.
Tam bu noktada ülkemizde benzeri durumlarda yaşadığımız bir söylem genellikle politikanın iktidar temsilcileri tarafından dillendirilmektedir; yaşadığımız olayları politikaya alet etmeyelim…
Ne zaman toplumu derinden sarsan ve derin iz bırakacak olaylar yaşasak, ülkeyi yönetenlerin dilinde pelesenk olmuş bir söylemdir; yaşadığımız olayları politikaya alet etmeyelim…
Ardından
gelen söylem de yaşanılan olayın kaderin ya da Tanrı’nın iradesine bağlı olduğu,
sorgulamak ya da itiraz etmek yerine boyun eğmenin gerekli olduğudur. Böylece olay
neden sonuç ilişkisi bağlamında irdelenmesi gereken bir olgu olmaktan çıkar,
kaderin ya da tanrıların sorumlu olduğu katlanılması gereken bir kurguya
dönüşür. Sorumluluk kader ve tanrıya atfedilince insan eylemlerinin
sorgulanmasına çok da gerek kalmaz. Bu noktada tek sorumlu politika olamaz.
Birey ve toplum da bu kurguyu içselleştirir ki yaşadığı sarsıntının
nedenselliğinden kendi vicdanını kurtarmaya çalışır. Hâl böyle olunca olayın
sorumluluğunun büyük ortağının da eylemlerinin peşine düşmez. Zaten bir süre
sonra olay hafızadan çıkarılmaya çalışıldığı için sağ kurtulanlar aynı hataları
yapmaya kaldıkları yerden devam ederler.
Oysa teorik bilimlerin konusu olan doğa zorunlu olanın alanıdır. Bu bilimlerle uğraşmaktaki amacımız doğaya uygun olanı öğrenmek, sonra da yaşamımızı zorunlu olan kurallara göre düzenlemektir. Doğanın bizim istek ve beklentilerimize uymasını bekleyemeyiz. Bizim eylemlerimizin doğal olana uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Burada karşımıza poetik ve pratik sanatlar çıkmaktadır.
Yaşamı kolaylaştırmak amacıyla yarattığımız sanatların doğa kurallarının dışına çıkmaması gerekmektedir. Şehirlerimizi planlarken ve binalarımızı yaparken bu kuralları göz önünde bulundurmamız tercih değil yaşamsal bir zorunluluktur. Bugün teknoloji olarak adlandırdığımız poetik sanatların olması gerektiği şekilde uygulanabilmesi bu noktada mecburidir.
Bu zorunluluğu bireyin ve toplumun yaşamında kural haline getirmek için ise etik ve politikaya ihtiyaç vardır. Bir sanat ustasının işini kurallarına göre ve düzgün bir şekilde yapması ahlâk ve etik alanının sınırları içindeyken, sanatın uygulamaları esnasında bireyin ve toplumun yüksek iyiliğinin gözetilmesi politikanın sınırları içinde yer almaktadır. Örnek verecek olursak insanların yaşamlarını geçirecekleri evlerin onların mezarları haline gelmemesi inşaatı yapan ustaların ahlaki değerleriyle, güvenliğin toplumsal düzeyde sağlanması politika sanatının ahlaki değerleriyle ilgilidir.
Bu bilgiler ışığında yeniden düşünelim… Deprem ve ardında yaşanılanları politikaya malzeme yapalım mı, yapmayalım mı?
Bence de yapmayalım, kesinlikle katılıyorum. Bu kadar felaketin içinde, insanlar can pazarındayken politika yapmayalım.
Lakin konuyu politikaya malzeme
etmeyeceksek bundan sonra şöyle yapalım;
Şehir planlamaları ve imar alanlarına politika değil, ilgili uzmanlar bilimsel raporlara göre karar versin. Benzer şekilde hangi bölgeye kaç kat izin verileceğine de politika karar vermesin. Dolayısıyla bu kararları verecek uzmanları politika görevlendirmesin ve denetlemesin...
Merkezde ve taşra teşkilatlarındaki uzmanlık gerektiren tüm birimlerin sorumlularına politika hiç karışmasın. Bu birimlerin yönetimi ilgili sanat uzmanları tarafından, akademik kriterlere göre yapılacak bir atama sistemi ile dönüşümlü olarak yürütülsün.
Afeti yaşadığımızda yürüteceğimiz planlara ve onları hazırlayanlara da politika karışmasın. Kurtarma faaliyetleri sırasında yapılması gerekenler için politikadan onay alma zorunluluğu olmasın. Bu alanın uzmanları sahada ne gerekiyorsa bağımsız bir şekilde uygulasınlar.
Bu uzmanları eğitme ve sorunlarla ilgili bilgi üretme görevi olan akdeminin kadrolarıyla da politika ilgilenmesin. Akademiyi yönetmeye talip olan uzmanların bilimsel ve eğitsel yetenekleri konuşulsun, hangi politikacının peşinde hangi açılışta resim verdiği değil…
Teorik bilimler zorunlu ve değişmez olanla, poetik ve pratik bilimler olumsal olanı incelenir. Teorik bilimlerin temel konusu doğa ve tanrısal olandır. Bu alanda insan özgür olamaz. Zorunlu olan doğaya tabidir. Oysa sanatlar ile pratik bilimlerde söz konusu olan insan eylemleridir ve zorunluluk söz konusu değildir. İnsan burada özgür olabilir ancak eylemlerinin sonuçlarını göğüsleyebilmesi gerekmektedir.
Kaynak: Aristoteles. Nikomakhos’a Etik. (Çev: Furkan Akderin). Bütün Yapıtları 5. Say Yayınları. İstanbul; 2014:22
Kaynak: W.K.C Guithrie. Yunan Felsefe Tarihi. Aristoteles-Bir Buluşma. (Çev:Sabri Gürses). Kabalcı Yayıncılık. İstanbul;2021:321.
Tam bu noktada ülkemizde benzeri durumlarda yaşadığımız bir söylem genellikle politikanın iktidar temsilcileri tarafından dillendirilmektedir; yaşadığımız olayları politikaya alet etmeyelim…
Ne zaman toplumu derinden sarsan ve derin iz bırakacak olaylar yaşasak, ülkeyi yönetenlerin dilinde pelesenk olmuş bir söylemdir; yaşadığımız olayları politikaya alet etmeyelim…
Oysa teorik bilimlerin konusu olan doğa zorunlu olanın alanıdır. Bu bilimlerle uğraşmaktaki amacımız doğaya uygun olanı öğrenmek, sonra da yaşamımızı zorunlu olan kurallara göre düzenlemektir. Doğanın bizim istek ve beklentilerimize uymasını bekleyemeyiz. Bizim eylemlerimizin doğal olana uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Burada karşımıza poetik ve pratik sanatlar çıkmaktadır.
Yaşamı kolaylaştırmak amacıyla yarattığımız sanatların doğa kurallarının dışına çıkmaması gerekmektedir. Şehirlerimizi planlarken ve binalarımızı yaparken bu kuralları göz önünde bulundurmamız tercih değil yaşamsal bir zorunluluktur. Bugün teknoloji olarak adlandırdığımız poetik sanatların olması gerektiği şekilde uygulanabilmesi bu noktada mecburidir.
Bu zorunluluğu bireyin ve toplumun yaşamında kural haline getirmek için ise etik ve politikaya ihtiyaç vardır. Bir sanat ustasının işini kurallarına göre ve düzgün bir şekilde yapması ahlâk ve etik alanının sınırları içindeyken, sanatın uygulamaları esnasında bireyin ve toplumun yüksek iyiliğinin gözetilmesi politikanın sınırları içinde yer almaktadır. Örnek verecek olursak insanların yaşamlarını geçirecekleri evlerin onların mezarları haline gelmemesi inşaatı yapan ustaların ahlaki değerleriyle, güvenliğin toplumsal düzeyde sağlanması politika sanatının ahlaki değerleriyle ilgilidir.
Bu bilgiler ışığında yeniden düşünelim… Deprem ve ardında yaşanılanları politikaya malzeme yapalım mı, yapmayalım mı?
Bence de yapmayalım, kesinlikle katılıyorum. Bu kadar felaketin içinde, insanlar can pazarındayken politika yapmayalım.
Şehir planlamaları ve imar alanlarına politika değil, ilgili uzmanlar bilimsel raporlara göre karar versin. Benzer şekilde hangi bölgeye kaç kat izin verileceğine de politika karar vermesin. Dolayısıyla bu kararları verecek uzmanları politika görevlendirmesin ve denetlemesin...
Merkezde ve taşra teşkilatlarındaki uzmanlık gerektiren tüm birimlerin sorumlularına politika hiç karışmasın. Bu birimlerin yönetimi ilgili sanat uzmanları tarafından, akademik kriterlere göre yapılacak bir atama sistemi ile dönüşümlü olarak yürütülsün.
Afeti yaşadığımızda yürüteceğimiz planlara ve onları hazırlayanlara da politika karışmasın. Kurtarma faaliyetleri sırasında yapılması gerekenler için politikadan onay alma zorunluluğu olmasın. Bu alanın uzmanları sahada ne gerekiyorsa bağımsız bir şekilde uygulasınlar.
Bu uzmanları eğitme ve sorunlarla ilgili bilgi üretme görevi olan akdeminin kadrolarıyla da politika ilgilenmesin. Akademiyi yönetmeye talip olan uzmanların bilimsel ve eğitsel yetenekleri konuşulsun, hangi politikacının peşinde hangi açılışta resim verdiği değil…
Politikacı
bu alanlara müdahil olmasın o zaman yaşanılan hiçbir felaketi politikaya konu
etmeyelim. O zaman politika ne yapacak? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ne yaparsa yapsın! Zaten bu ülkede
politika birey ve toplumun sorunlarıyla hiçbir zaman samimi bir şekilde
ilgilenmedi ki. Her zaman kendi siyasi kariyerini bireyin ve toplumun önüne koydu.
İnanın politika bu toplumun hayatını etkileyecek karar mekanizmalarına
karışmazsa, toplum da yaşadığı sorunların hiçbirini politikacının önüne sorun
olarak çıkarmaz.
O
zaman ne mi yapar?
Şehirleri doğaya uygun planlamayan şehir planlamacısının, binaları yıkılan
mühendisin, afette toplumun ihtiyaçlarını gideremeyen afet uzmanının, eğitim
ve bilim kalitesi kötü olan rektörün karşısına çıkar.
Yeryüzünde
yaşadığımız iyi ya da kötü her olayın bir nedeni vardır. İnsan aklı bu olayları
açıklamaya ve tedbirlerini almaya kadirdir. Bu becerisini gösterebilmesi için
Aristoteles’in sınıflamasında yer alan bilim ve sanatların kurallarına uyması gerekmektedir.
Doğa insana özgürlük alanı bırakmaz, onun kurallarına uymak zorunludur.
Dolayısıyla teknik sanatları doğa kurallarına uygun bir şekilde uygulamaktan
başka olasılık bulunmamaktadır. Ancak birey doğayı doğru bir şekilde okuyup
kurallarına uyabilecek düzeyde ahlaki değerlere sahip olabilmeli ki günlük
yaşamın küçük hesaplarıyla sanatının kurallarından sapmasın. Öte yandan toplumun
bireyin ahlaki normlarına bağlı eylemlerini denetleyebilecek kuralları,
kurumları olabilmeli ki sanatların uygulanması toplumun denetimine açık
olabilsin.
Binlerce
insan hayatını kaybetti, binlercesi de sevdiklerini... Benzerini yirmi dört yıl
önce de yaşamıştık. Oysa felaketin yaşanacağı yer ve boyutları tam olarak biliniyordu.
Bilinmeyen tek şey gerçekleşme vaktiydi. Ve yirmi dört yıl hazırlanmak için
oldukça iyi bir süreydi. Bir de aralarda şimdikine nispeten daha insaflı
denebilecek birçok deprem yaşandı. Hepsi bu felakete hazırlanmak için bir
fırsattı. Görülen o ki depreme ne şehirler ne de mücadele edecek kurumlar
hazırlanabilmiş…
Siz ne kadar politikaya alet etmeyin deseniz de bu konu önce ahlâk sonra da politikanın sorundur. Eğer bu kurumları yöneten bilim olsaydı o zaman da onun sorunu olacaktı. Bizler aydınlanma döneminden bu yana sorunlarımızı kadere ya da tanrılara bırakmıyoruz. Bu sayede hastalıkların birçoğundan kurtulduk. Doğa olaylarının olumsuz etkilerinden korunabiliyoruz. Edindiğimiz bilgi sayesinde yaşadığımız her olayı sorguluyoruz ki eksik bıraktığımız yönleri zamanında görüp düzeltebiliyoruz.
Yaşadığımız
felaketin üzerinden yaklaşık iki hafta geçti. Bundan sonra geriye kalanların
rehabilitasyonu için uğraşırken yıkımın nedenlerini sorgulamalıyız. Olayların
buraya gelmesine kim ve hangi mekanizmalar yol açtıysa acilen bilimsel ve
ahlaki normlara uygun bir biçimde araştırmalıyız. Çünkü en fazla 20-25 yıl
içinde yaşadığımız bu doğa olayından bir ya da daha fazla yaşayacağız. Olayın afete
dönmemesi ise yapılacak olan bu sorgulamanın sonuçlarına bağlı olacaktır. Siz
bilirsiniz…
“Genel
olarak, bir ev halkını ya da şehri bir arada tutmak gelişmiş bir ahlaki duyuya,
doğru ve yanlışın, adalet ve adaletsizlik gibi şeylerin farkında olmaya, insanı
düşük hayvanlardan ayırt etmeye yarayan zekâyla birleşen bir olanağa ihtiyaç
duyar.”
Kaynak: W.K.C Guithrie. Yunan Felsefe Tarihi. Aristoteles-Bir Buluşma. (Çev:Sabri Gürses). Kabalcı Yayıncılık. İstanbul;2021:323.
Siz ne kadar politikaya alet etmeyin deseniz de bu konu önce ahlâk sonra da politikanın sorundur. Eğer bu kurumları yöneten bilim olsaydı o zaman da onun sorunu olacaktı. Bizler aydınlanma döneminden bu yana sorunlarımızı kadere ya da tanrılara bırakmıyoruz. Bu sayede hastalıkların birçoğundan kurtulduk. Doğa olaylarının olumsuz etkilerinden korunabiliyoruz. Edindiğimiz bilgi sayesinde yaşadığımız her olayı sorguluyoruz ki eksik bıraktığımız yönleri zamanında görüp düzeltebiliyoruz.
Kaynak: W.K.C Guithrie. Yunan Felsefe Tarihi. Aristoteles-Bir Buluşma. (Çev:Sabri Gürses). Kabalcı Yayıncılık. İstanbul;2021:323.
Kaynak:https://www.trthaber.com/haber/gundem/depremin-ardindan-en-cok-hasarli-ilceler-belli-oldu-746273.html
Hocam teşekkürler. Sorunu ortaya koymak için epey yorulmuşsunuz. Bence yaptığımız her işte birey ve toplum olarak, sorumluluklarimizi en iyi şekilde yerine getirebilmek için daha çok gayret gostermek istediklerimizde biraz daha insaflı olmak, bizleri daha iyi seviyelere getirecektir.
YanıtlaSilCahilliğimizin bedelini ödüyoruz hocam. Doğa o kadar muazzam ki kendi aklımızı kullanmayışımıza karşi bizi öldüre öldüre kullanmaya zorluyor. Orta doğu halklari hep şiddet ile bir yola gelmiştir. Evlerde, devletlerde ve kurumlarda daima sistem bunlar ile sağlanmaya çalışılıyor. Doğa bizi akillandiracak bir gün...
YanıtlaSil