HERŞEY DEĞİŞECEK: TODO CAMBİA – MERCEDES SOSA

  

Todo cambia – Her şey değişir…

“Her şey değişir yüzeyde,
derinde de her şey değişir.
Değişir düşünceler,
bu dünyada her şey değişir.
 
Mevsimler değişir yıllar geçtikçe,
bir çobanın sürüsü değişir.
Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.
 
En parlağın bile değişir ışıltısı,
elden ele geçtikçe.
Yuvası değişir bir kuşun,
bir aşığın duyguları değişir.
 
Yolu değişir seyyahın,
ne kadar acı verse de.
Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.
 
Değişir, her şey değişir...
 
Değişir güneşin seyri,
gece yerini alır.
Değişir çimler,
baharda yeşile bürünür.
 
Kürkü değişir cadının,
bir yaşlının saçları değişir.
Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil.
 
Fakat değişmez benim sevdam,
ne kadar uzakta olsam da.
Ne hatıraları değişir, ne de acıları,
benim halkımın, benim insanlarımın.
 
Dün değişen şey,
elbet yarın da değişmeli.
Ben de değişiyorum böyle,
bu uzak topraklarda.
 
Değişir, her şey değişir...”
 
Kaynak: https://lyricstranslate.com/tr/todo-cambia-degisir-her-sey.html

 

 

 

 

MERCEDES SOSA (1935-2009)

 


Sosa'nın Fotoğrafı, Annemarie Heinrich
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Mercedes_Sosa

 
“Bundan şu çıkar ki olgusallığın bütünü hep akmakta olan bir akıntı gibidir ve hiçbir şey bir an bile dinginlikte değildir. Gördüğümüz şeylerin tözleri sürekli değişim içindedir. Onlara bakarken bile, onları oluşturan gerecin bir bölümü daha şimdiden başka bir şeye geçmiş ve bu arada onlara başka bir kaynaktan yeni gereç gelmiştir. Bu genellikle yeterince uygun olarak, “Tüm şeyler akıştadır” deyiminde toplanır, gerçi bu Herakleitos’tan bir alıntı görünmese de.”
Kaynak: John Burnet. Erken Yunan Felsefesi. (Çev:Aziz Yardımlı). İdea Yayınları, İstanbul, 2013:111.
 
İlk o görmediyse bile muhtemelen ilk söyleyen oydu; teologların değişmez dünyasının akış içinde olduğunu. Değişim ateşin yanmasının ölçüsü, logosa karşılık geliyordu onda. Aynı nehirlere iki defa girilemezdi. Zira nehirlere inenlerin üzerine yeni sular akardı… Değişimi göremeyen teologlar ise gece ile gündüzün bir olduğunu anlayamayan cahillerden daha fazlası değillerdi. Değişimin doğanın ölçüsü her türlü yaşamın kuralı olduğu günümüzde değişemeyen bir şey varsa o da teologların cahilliği olsa gerek…
 
“Çoğunun öğretmeni olan Hesiodos. En çok onun bildiğini sanıyorlar; o ki gecenin ve gündüzün bir olduğunu bile anlayamamıştır.” … “Phythagoras, yalancıların başıdır” … “Homerois, oyunlardan atılmaya ve kamçılanmaya layıktır; bir de Arkhilokhos.”
Kaynak: Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 2016;İstanbul:183.
 
Uzun zaman oldu, yeni bir yazı hazırlayamadım. Biraz para kazanmak için yapmak zorunda olduğum işlerin kaçamadığım yükü, biraz da okumak zorunda olduğum kitaplar beni yazmaktan uzak tuttu bu aralar. Bir süredir de bloğa taşıyacağım bir konu aklıma gelemedi. Ta ki Mercedes Sosa’nın şarkılarının sözlerini merak ettiğim bugüne kadar.
Mercedes Sosa, uzun zamandır keyifle dinlediğim Arjantinli sanatçıdır. Özellikle bu yazıya konu alan “Todo cambia” ve aşağıda sözlerini ve youtube linkini vereceğim “Gracias a lavida” en keyifle dinlediğim eserleri arasında yer alır. Sanatçıyı benim için özel kılan sadece müziği değildir. Zira yaşamı da en az sanatı kadar hayata tutunma şevki vermektedir.
Sosa, 1935 yılında dünyaya gelmiş, 2009 yılına kadar da müthiş eserler bırakarak yeryüzündeki biyolojik zamanını tamamlamıştır. Arjantin’de koyu tenli insanlara verilen “La negra” (koyu olan) takma adıyla da bilinmektedir. Yerel halk müziğinin en önemli temsilcilerinden biridir. Sanatı onlarca ödülle onurlandırılsa da asıl onuru Latin Amerika halkı vermiştir. Hala oralarda yaşayan insanların kalbindeki varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Peronist bir ailede yaşama doğan Sosa, partiye hiç kaydolmasa da müziğine bu partide başladı. Yerel bir radyo istasyonunun 1950 yılında düzenlediği şarkı yarışmasını kazandı ve ilk albümünü 1959 yılında “La Voz de la Zafra” ismiyle çıkardı.  
Mercedes Sosa, 1976 yılına kadar kendi müziği ile uğraşırken yakasını o yıllarda Arjantin’de yaşanılan siyasi bunalıma kaptırdı. Arjantin’de 1976 yılında bir diktatör (Jorge Rafael Videla) İsabel Martinez Peron elinde bulunan iktidarı gasp etti. Doğal olarak Sosa ve ailesi de bu durumdan etkilendi. Ölüm tehditlerine rağmen ülkesini terk etmedi. 1979 yılında bir konser sırasında tutuklandı. Tutuklanması uluslararası tepkiye yol açınca serbest bırakıldı ancak müzik yapması yasaklandı. Bunun üzerine ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Diktatörün çökmesinden birkaç ay önce ülkesine geri döndü. Ülkesinde müzik yapmaya devam etti. Amerika’nın sesi olarak anıldı. Dünyanın birçok yerinde sanatını sevenleriyle paylaştı. Peronist geçmişi onu ezilenlerin yanında olmaya zorladı. Birçok yerde dünyanın ünlü sanatçılarıyla müzik yaptı. Arjantin’in 2007-2015 yılları arasındaki Başkanı ve günümüzdeki Başkan Yardımcısı Cristina Fernández de Kirchner”in 2005 yılında Sosa ile verdiği fotoğraf belki de kendisine yapılanlardan özür niteliği taşımaktaydı. Sanatçının biyolojik yaşamı 2009 yılında sonlandı. Reuters’ten Helen Popper, ölümünü “Güney Amerika’nın diktatörlerine sesiyle karşı çıkan ve Latin Amerika’nın müzik devlerinden biri haline gelen Arjantinli halk şarkıcısı Mercedes Sosa, 74 yaşında hayatını kaybetti” başlığı ile duyurdu…



































Mercedes Sosa’yı eserleriyle bir yazıya konu etmemin sebebi değişimi anlatış tarzıdır. İnsan aklı tarih boyunca içinde yaşadığı evrenin, kendi yarattığı toplumsal yaşamın, normların değişmez bir gerçekliğe dayandığı hayalini kurmuştur. Hatta o kadar ki dinler, kendilerini değişmezliğin insanlar için yaratıldığı kanısına kaptırmayı çok severler.  Mitlere ve dinlere kaynak olmuş bu kanı toplumsal yaşamı idealara göre baskı altına almaya çalışmıştır. Ne de olsa alem, nerede olduğu bilinemeyen ideaların geçici bir kopyası değil miydi? Yaşam da bu kopyanın yarattığı illüzyondan ibaretti. Öyle olunca kopyanın kopyası olan yeryüzü yaşamı anlamsız hale gelmekte; her şeyi nerede, ne zaman ve nasıl olduğu bilinmeyen idea dünyası belirlemeye çalışmaktadır. Doğal olarak ideanın kopyası olan alem var olduğu andan itibaren değişmeden kalmaktadır.
 
“Popper’in, Platon’a ayırdığı ünlü kitabı Açık Toplum Düşmanlarının birinci cildinde Herakleitos’la ilgili kısımda işaret ettiği gibi Herakleitos dünyayı bir tiyatro sahnesi, kahramanların sürekli olarak gelip gittiği, olayların sürekli olarak birbirini izledikleri veya dekorların sürekli olarak değiştiği bir tiyatro sahnesi olarak bile düşünmemekteydi. Ona göre ortada olup bitenlere çerçeve ödevi gören, içindeki her şeyin değiştiği, ama kendisinin değişmediği böyle bir sahne falan yoktu. Her şeyle birlikte sahnenin kendisi de değişmekteydi. Bundan dolayı, Herakleitos maddeler arasında en az madde, şeyler arasında en az şey gibi görünen ateşi kabul etmişti ve bu davranışı ile bize varlıkla ilgili iddialarımızdan vazgeçmemiz, onun yerine değişmenin, oluşun kendisini koymamız gerektiğini ihtar etmişti.”
Kaynak: Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. 2016;İstanbul:240.
 
Günümüzde âlemin, semanın, arzın, toplumun ve insanın sürekli bir değişim içinde olduğunu biliyoruz. Bilmediğimiz ya da hâlâ anlamaya çalıştığımız değişimin yönü ve kuralları. Üzerinde yaşadığımız kıtalar hareket ediyor, sular akıyor, göller kuruyor, bildiğimiz canlılar yok oluyor, yenileri çıkıyor. Biz bir çoğuna şahit olamasak da… Örneğin üç yıl önce bilmediğimiz bir virüs hayatımızı değiştirdi, artık ne biz biziz ne de yaşadığımız toplum aynı toplum… Bırakın yüzlerce yılı, yirmi yıl öncesindeki gibi bile düşünmüyoruz. Dokunulmaz tabuları yıkıp, yeni tabular örüyoruz. Çok geçmeden onları da yıkıyoruz. İnsan olarak da değişiyoruz; duygularımız, düşüncelerimiz, inançlarımız… Hani değişmeyen taş vardır derler ya o bile değişiyor, zamanla toprağa karışıyor, ardından yeniden taşlaşıyor. Platon’un değimiyle iki defa değil bir defa bile inemediğimiz nehirlerde yaşıyoruz. Bazıları bu değişimi anlamıyor ya da anlamak istemiyor hepsi bu…
Bu yazıyı kaleme almamın sebeplerinden biri içinde var olmaya çalıştığımız ülkem. Son otuz yıldır Cumhuriyet tarihinin en büyük değişim rüzgârlarını yaşayan ülkemde insanlar sanki hiç değişmeden kalacakmış gibi yaşamaya çalışıyorlar. Son derece kontrolsüz esen bu değişim rüzgârları insanları da acımasız bir biçimde ikiye bölmüş durumda. Eskinin yabancıları bugünün ev sahipleri geleceğin değişmeden kalması için çırpınırken, bugünün yabancıları geleceğin ev sahipleri sanki ülkenin hiç değişmeden kalacağı sanrılarıyla çıldırmak üzereler. Kendileri bir değişim içinden günümüze gelen insanların, bugünün değişmeden kalmasını beklemeleri ile değişimin kaçınılmaz olduğu bir dünyada bugünün değişmeden kalacağı korkusunu yaşayan insanların duyguları, agorada konuşulan sözleri değersizleştiriyor.
Ülkemiz zor görünen bir dönem yaşıyor olabilir. Zaten yıllarca bu sözlerle büyüdük. Fakat her seferinde farklı bir yöne doğru evrildik. Ancak bu sefer durum diğerlerinden biraz farklı. Son yirmi yılda yaşadıklarımız ülkemizdeki değişimlere gerekçe olabilecek önemli tecrübeler biriktirdi. Yaşanılan tecrübeler, toplumun bir kısmının öncesinde kurmuş olduğu inanç temelli hayal dünyasının gerçeklikle yüzleşmesini sağladı. Bu düşünceler, 20. yüzyıl ve gerisinde kalan tüm inanç ve ideolojik kalıpları yerinden ediyor. Doğal olarak değişimin boyutu ne kadar büyükse sancısı da o kadar fazla oluyor. Şu anda yaşadığımız şey de sancının kendisidir. Birkaç ay içinde yaşayacağımız seçim ne olursa olsun, değişimin yolunu değiştiremeyecektir. Belki zamanını yavaşlatabilir ama hepsi bu… Bu yüzyılın sonunu görebilenler, Anadolu’da başka bir insan profili ve toplumla karşılaşacaklardır. Bu durum yeni bir olgu değildir. Zira geçen yüzyılda da aynısı yaşanmıştır. 1900 yılındaki insan ve toplum ile 2000’lerdeki insan ve toplum ne kadar farklıysa, 2100’de de o kadar, hatta daha farklı olacaktır.
Sorun şu ki agoradaki anlaşılamaz gürültü nedeniyle insanlar, Herakleitos’un gördüğü oluşu ve hareketi göremiyor ya da anlayamıyorlar. Aslında anlamaları çok da önemli değil. Zira değişim insanların kendisini anlamasını hiç umursamadan yoluna devam ediyor…
 
Yolu değişir seyyahın,
ne kadar acı verse de.
Böyle değişirken her şey,
benim değişmem garip değil…

  


Gracias a la vida - Teşekkürler Hayat
 
“Bana çok şey veren hayata teşekkürler
her açtığımda, beyazdan siyahı
gökyüzünün derinliklerindeki yıldızlı görüntüyü
ve de insan kalabalıklarının içinden sevdiğim insanı
ayırt etmemi sağlayan, iki göz verdiği için teşekkürler
 
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
gece ve gündüz demeden,
ağustos böceklerinin, kanaryaların şarkılarını
çekiç ve motor seslerini, köpek havlamalarını, fırtınaları
ve sevdiğimin narin sesini
bütün genişliği boyunca boyunca kaydeden şeyi,
kulağı verdiği için teşekkürler
 
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
haykırıp düşünebildiğim kelimeleri
anne, arkadaş, kardeş, yanan ışık gibi kelimeleri
ve sevdiğim insana giden ruhumun rotası gibi kelimeleri
düşünüp ve açıklayabilmem için bana
sesi ve alfabedeki kelimeleri verdiği için teşekkürler
 
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
onlarla şehirleri, göletleri, deniz kıyılarını
çölleri, dağları ve geniş düzlükleri
ve senin evini, sokağını ve bahçeni gezdiğim
yorgun ayaklarımın yürüyüşünü verdiği için teşekkürler
 
Bana çok şey veren hayata teşekkürler
yıkıntılardan ayağa kalkışı ayırabilmeyi
şarkımı oluşturan, sizin şarkınızla aynı olan şarkıyı oluşturan,
iki temel maddeyi; gülücüğü ve gözyaşını verdiği için teşekkürler
Herkesin şarkısı olan benim kendi şarkımı..
Bana çok şey veren hayata teşekkürler...”
 
Kaynak: https://lyricstranslate.com/tr/gracias-la-vida-te%C5%9Fekk%C3%BCrler-hayat.html                                                            

 

 

 

 
2005'te Sosa, Arjantin'in o zamanki First Lady'si 
(daha sonra 2007'den 2015'e kadar cumhurbaşkanı), 
Cristina Fernández de Kirchner ile


Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mercedes_Sosa#/
media/Dosya:Mercedes_sosa.jpg

 
Kaynaklar: https://en.wikipedia.org/wiki/Mercedes_Sosa







Yorumlar