ÇANAKKALE’DE FELSEFE…

“Bazılarının düşüncesine göre, Demokritos onu sohbetlerine kabul etmediği için ondan nefret edermiş. Sonunda Lampsakos’a çekilip orada öldü. Kentin yöneticileri kendisi için ne istediğini sorduklarında, ‘Her yıl benim öldüğüm ayda çocuklara oyun oynamaları için izin verin’ demiş. Ve töre bugüne kadar gelmiştir.
Anaksagoras öldüğünde Lampsakoslular onu büyük saygı gösterileriyle gömdüler ve mezarına şu yazıtı yazdılar:
Hakikatin peşinde gökyüzünün sınırlarını aşan Anaksagoras burada yatıyor.”                 
Kaynak: Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010:73.

Çanakkale ismi muhtemelen birçok insana savaşı çağrıştırmaktadır. Aralarında yaklaşık 3000 yıl olan iki savaş Çanakkale kültür dünyasını alternatifi yokmuşçasına yönlendirmektedir. Aslında bunda şaşılacak bir durum yok. Zira savaşlardan biri dünya tarihinin en ünlü mitolojisine dayanmaktadır. Diğeri ise ulusal tarihimiz açısından hayati sonuçlara neden olmuştur. Bununla birlikte uzun zamandır Çanakkale’nin iki savaşın kıskacında hapsolduğunu, bu nedenle de en az onlar kadar önemli olan zenginliklerinden yeterince yararlanamadığını düşünmekteyim. Bu yazının amacı Çanakkale’nin düşünce dünyasındaki yerini sorgulamaktır. Yazının sonunda düşüncenin günümüzdeki yeri üzerine de bir şeyler söylemeye çalışacağım.
Çanakkale, Homeros’un İlyada’sında defalarca ismi geçen İda Dağı ile birlikte doğal ve kültürel anlamda dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Kapalı bir denize açılan boğazın üzerinde oturması, rüzgâr gibi iklimsel özelliklerinin ticareti yönlendirmesi, altın, gümüş gibi değerli madenlere ev sahipliği yapan jeolojik yapısı uygarlığı ve de orduları kendisine çekmiştir. Elimizdeki bilgiler insanların çok eski tarihlerden itibaren bu bölgeye yerleştiğini, medeniyetler kurduğunu göstermektedir. Troya antik kentinin tarihi MÖ. 3000’li yıllara dayanmaktadır. Dünyanın en eski öyküsünün geçtiği yer olmasının yanında, bölgede bulunan tapınak, tiyatro, agora gibi kalıntılar uygarlığın bu bölgede oldukça eski bir geçmişinin olduğunu düşündürmektedir.
Uygarlık akılla birlikte olduğundan, Çanakkale felsefeye ve akla hem ev sahipliği yapmış hem de kaynak olmuştur. Felsefe insan aklının en özel evriminin sonucudur. Günümüzün Ege sahillerinde dünyaya gelen ve serpilen felsefe insan aklının zirvesidir. Felsefeye kadar akıl, imgeye dayalı mitsel pencereden dünyayı algılamaya çalışırken, Miletos’tan itibaren aklın yöntemleriyle doğanın nesnel yasalarına dayalı açıklamalara yönelmiştir. Felsefe kendi içerisinden kanıta dayalı bilimsel düşünce sistemini çıkartabilmiştir. Bununla birlikte akıl yürütme biçimimiz, siyasetimiz, sanatımız, ahlakımız ve inanç biçimlerimiz daha her ne varsa felsefenin yöntemleriyle gelişmiştir. En önemlisi büyücünün ruhlar ya da tanrılarla konuşarak kurduğu imgesel çöllerinin susuz ve kavuran dünyasının yerine aklın pınarlarının yeşerttiği vahaları koyabilmek felsefenin keşfiyle olanaklı olmuştur.
Felsefeyle birlikte karşımıza filozoflar ve felsefeciler çıkmaktadır. Çanakkale bölgesinde iki şehir bu insanların yerleşmesiyle ön plana çıkmıştır. Bunlar, bugün Lâpseki olarak da bilinen Lampsakos ile Assos-Behramkale’dir.  
Lampsakos denilince aklımıza Anaksagoras ve Epikuros gelmektedir. Anaksagoras çok ilginç bir filozoftur. Urla yakınlarında bulunan Klazomenia şehrinden olduğu söylenir. 70. Olimpiyat oyunları ile 88. Olimpiyat oyunları (72 yaş) arasında yaşamıştır. Zengin bir aileden geldiğinden ekonomik sorunlar yaşamamış, servetini felsefeyle ilgili çabalarını finanse etmek için kullanmıştır. Doğayla ilgilenmiş olup, materyalist bir felsefe geliştirmiştir.
 
“Hegesibulos ya da Eubulos’un oğlu Anaksogoras Klazomenialıdır. Anaksimenes’in öğrencisi oldu ve maddeye us bağlayan ilk filozof oydu: hoş ve yüksek bir dille kaleme alınmış olan eserinin başı şöyledir: ‘Her şey bir aradaydı’; sonra us bunları düzene soktu…
‘Ülken seni hiç ilgilendirmiyor mu? diye soranlara, ‘Sus’ dedi ve gökyüzünü göstererek, ‘ülkemle çok yakından ilgileniyorum’ diye ekledi.”                 
Kaynak: Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010:70.
 
Anaksagoras MÖ.468 yılında Aigos Potamos’a düştüğü söylenen bir göktaşını inceleme fırsatı buldu. Hikâyesi de burada başlamaktadır. Göktaşı ile ilgili yaptığı yorumlar dindar zihinleri rahatsız etti. Gerçi arka planda dönemin yöneticisi olan Perikles’in öğretmeni ve danışmanı olması yatmaktaydı. Ancak mahkeme Atina’nın dini değerlerine hakaret etme suçundan açıldı. Perikles’in koruması sayesinde idam edilmedi ancak Atina’dan sürüldü. Sürgün sonrasında Lampsakos’a yerleşti ve orada bir okul açtı.
 
“Anaksagoras da tüm gökyüzünün taştan olduğunu söylemiş: gök hızla dönmesi sayesinde bir arada duruyormuş, yavaşlasa taşlar aşağı düşermiş.
Duruşmasıyla ilgili olarak farklı şeyler anlatılır. Nitekim Sotion Filozoflar Zinciri adlı eserinde, güneşin akkor haline gelmiş kızgın bir kütle olduğunu söylediği için, Kleon tarafından dinsizlikle suçlandığını söyler; onu öğrencisi Perikles savunmuş, beş talant para cezasına çarptırılmış ve sürgüne gönderilmiş. Satryos da Yaşamlar adlı eserinde onu mahkemeye verenin Perikles’in siyasi hasmı Thukydides olduğunu söyler: Hem de yalnız dinsizlikten değil, aynı zamanda vatana ihanetten; gıyaben ölüme mahkûm edilmiş.”                    
Kaynak: Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010:72.
 
Olay, insan aklının doğaya bakan tarafı ile tanrılara bakan tarafının kavgasının tarihte gördüğümüz ilk örneğidir. Her ne kadar felsefenin zirvesine ev sahipliği yapsa da Atina’da ipler aklını tanrılardan alan rahip sınıfının elindeydi. Çok geçmeden Sokrates benzer suçlamalarla yargılanacak ve idam edilecektir. Bir süre sonra Aristoteles de Atina’lılara başka bir felsefe cinayetinin utancını yaşatmamak için şehirden kaçacaktır. Aynı dönemde Perikles’in sevgilisi olan Aspasia da hem itibarsızlaştırma saldırılarına uğramış hem de yargılanmıştır.
Anaksagoras, Lampsakos’ta bir okul kurduğu söylenmektedir. Bu okul kendisinden sonra da yaşamaya devam etmiş ve Lampsakos’lular onun vasiyetine uygun olarak öldüğü ayda çocuklar için oyunlar düzenlemiştir.
Lampsakos ile bağlantılı bir diğer filozof Epikuros’tur. Helenistik dönemin önemli isimlerinden Epikuros, MÖ. 342-1 yılında Sisam’da dünyaya gelmiştir. Felsefesi fizik(doğa), mantık ve ahlak temeline dayanmaktadır. Kendisine has atomcu doğa açıklaması, duyular kaynaklı izlenimler ve aklın ürettiği fikirlere dayalı mantık teorisi geliştirmiştir. Onu popüler kılan haz temelli ahlak anlayışıdır. Ancak bu düşünce ilk bakışta akla gelen hazdan farklıdır.
Epikuros’un topluluk kurucu, ahlak kuramcısı ve uygulayıcısı filozofların ilk örneğidir. Kendisini Roma döneminde dini ilgi ve kaygıları olan din topluluğu kurucusu, kurtuluş öğretisinin temsilcisi filozoflar izleyecektir.
Lampsakos’la teması MÖ.310 yılında olmuştur. Önce Midilliye sonra da Lampsakos’a bir felsefe okulu kurduğu söylenir. Okulu şehirden uzak ve bahçelidir. Bu yüzden de bahçe olarak bilinir. Rivayete göre Lampsakos’lular aralarında para toplayarak, Epikuros’un evini satın almışlardır. Böylece Atina’daki okulunu kurmasına destek olmuşlardır. Epikuros’un bahçesine Atina’daki benzerlerinden farklı olarak köle ve kadınlar da katılabilmişlerdir. Epikuros’un yanından hiç ayrılmayan öğrencilerinden biri Lampsakos’lu Metrodoros’tu. Metrodoros dışında Lampsakos’tan başka öğrencileri de olmuştur.
Çanakkale ile bağlantısı olan bir diğer düşünür erken dönem Stoa felsefesinin kurucularından Kleanthes’dir. MÖ.331-30 yıllarında Assos’ta dünyaya gelmiş olup, MÖ.233-32 yıllarında Atina’da ölmüştür. Aslında hayatına boksör olarak başlamıştır. Atina’ya geldikten sonra Zenon’dan etkilenmiş ve Stoacı felsefenin filozoflarından biri olmuştur. Yoksul olması nedeniyle geceleri çalışmış, gündüz ise Zenon’un derslerini takip etmiştir. Çok fazla kaynak olmamasına rağmen doğa ve teolojiyle ilgilendiği bilinmektedir.
Çanakkale ile anılan filozofların en yücesini sona bıraktım; Aristoteles… Aristoteles’i uzun uzun anlatmaya gereksinim olduğunu düşünmüyorum. Günümüzde düşünsel anlamda ne yapmaya çalışıyorsak onun içinde Platon’la birlikte Aristoteles vardır. Mantığın en büyük hocası olan Stageira’lı filozof kanıta dayalı bilimsel aklın temellerini atmıştır. Mantık, bilgi, fizik, astronomi, siyaset, teoloji, metafizik, sanatı kapsayacak şekilde bir sistem filozofudur. MÖ. 384-322 yılları arasında yaşamıştır. Onun döneminde felsefe zirvesini yapmıştır. İslam filozofları Aristoteles’i “Muallimi evvel” olarak tanımıştır.
 
“Bu kitabın yazarı Yunanlıların en bilgesi, mantık, fizik ve metafiziği ortaya koymuş ve tamamlamış olan, Nikomakhos oğlu Aristoteles’tir. Onları ortaya koyduğunu söylüyorum, çünkü bu bilimler üzerine ondan önce yazılmış olan bütün eserler, kendilerinden söz edilmeye değmezler ve onun eseri tarafından gölgede bırakılmışlardır.”  İbn Rüşt
Kaynak: Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Aristoteles. Cilt 3. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul. 2014.
 
Aristoteles’i Assos’a getiren tarihin ilginç bir oyunudur. Filozof Platon’un en yetenekli öğrencisi olarak on yedi yıla yakın akademide bulunmuştur. Birçok kişi onu akademinin Platon’dan sonraki yönetici olarak görürmüştür. Ancak akademinin yönetimi Platon’un yeğeni olan Speusippos’a kalmıştır. Bunun üzerine MÖ 348 yılında Aristoteles Ksenokretes ile birlikte Atina’yı terk etmiş ve Atterneus ve Assos kentlerinin tiranı olan Hermias’ın yanına gelmiştir. Assos’ta üç yıla yakın kaldığı düşünülmektedir.
 
“Öğrencilerini belli bir konu üzerinde çalıştırırken, bir yandan da söz söyleme sanatında eğitiyordu. Ama sonra Aternaus tiranı Hermias’ın yanına gitti; kimilerine göre Hermias Aristoteles’in sevgilisi olmuş; başkaları da kızını ya da yeğenini Aristoteles’e verdiğini söylerler...”                         
Kaynak: Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010:72.
 
Aristoteles’in Assos’tan Mtylene (Midilli) adasına geçtiği ve burada pratik politika problemleriyle biyolojik araştırmalar yaptığı düşünülmektedir. Hayvanların Tarihi isimli eserinde yer alan deniz canlılarıyla ilgili bölümü burada yaptığı gözlemlerle yazmıştır. Daha sonra Makedon Kralı II.Philip’in sarayına gitmiş ve tarihin en büyük fetih hareketlerinden birini gerçekleştiren Büyük İskender’in öğretmeni olmuştur. Büyük İskender ile birlikte hem Yunan coğrafyası hem de Aristoteles’in kaderi değişecektir. İskender’in fetih hareketlerinin başlamasıyla birlikte tekrar Atina’ya dönmüş ve Apollo Likaion gimnazyumunda günümüzde lise olarak bilinen Lykeion isimli okulunu kurmuştur. Aristoteles Delphoi tapınağına Hermias hatırasına bir heykel ve yazıt diktirmiştir. Yazıtta bulunan sözler Atinalılar tarafından tanrılarına hakaret olarak algılanmış ve yargılanmaktan kaçmak için şehri terk etmiştir.
 
“Böylece Aristoteles Atina’ya gelip okuluna on üç yıl başkanlık yaptıktan sonra, Khalkis’e kaçtı, çünkü hierophant, Eurymedon ya da Favorinus’un Tarih Derlemesi adlı eserinde söylendiğine göre Demophilos, yukarıda sözü edilen Hermias’a ilahi yazdı diye onu dinsizlikle suçlamasıyla mahkemeye vermişti; bir neden de Delphoi’daki heykeline şu epigramı yazmasıydı: ‘Dinsizlik edip mutlu tanrıların kutsal yasasını çiğneyerek öldürdü onu Perslerin okçu kralı: Kanlı dövüşte mızrağı ile apaçık üstün gelerek değil, ama onun bir düzenbaza güvenmesinden yararlanarak”                      
Kaynak: Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010:211.
 
Görüldüğü üzere Çanakkale bölgesi antik dönemde insan aklının gelişmesi için önemli merkezlerden biri olmuştur. Bu durum Batı Anadolu’da bulunan birçok kent için söylenebilir. Büyük İskender ve ardından gelen Roma dönemi sonrasında aynı canlılığın ve yaratıcılığın devam ettiğini söylemek zordur. Bunda Helenistik dönem sonrası felsefenin adım adım teolojinin hizmetine girmesinin büyük katkısı bulunmaktadır. Hıristiyanlık sonrası felsefe yerini tamamen dini inanç formlarına bırakmıştır. Zaten batıyı terk etmiş ve doğuya gitmiştir. Sasanilerden sonra Müslümanlarla karşılaşmıştır. İskenderiye’nin ardından Bağdat felsefenin ev sahibi olmuştur. Abbasi döneminde Bağdat’ta hem Müslümanlık hem de felsefeyle karşılaşan doğulu Türk boyları batıya yaptıkları yolculuklarında teolojiyi, tasavvufu, bazı pozitif bilimleri (tıp, astronomi gibi) yanlarında getirirken felsefeyi ve özgür düşünceyi taşımakta gönülsüz olmuşlardır. Kuşkusuz Anadolu’da zengin ve özgün bir kültür birikimi yaratmışlardır. Ancak Orta Çağ klasiği olarak kurdukları sistem doğayı ve yaşamı değil ölümü ve tinsel âlemi öncelemiştir. Gazali’nin düşüncesinin de etkisiyle nedensellikten uzak durmuşlar, doğa yasalarının işleyişini tanrıyla açıklamaya çalışmışlar ve farklı düşünceleri medreseye sokmamışlardır. Bireysel çabalar görülmekle birlikte kurumsal olarak felsefe bu topraklarda bir daha yaşam şansı bulamamıştır. Günümüzde de olduğunu söyleyemeyiz. Devlet kendisini ideolojik olarak da Sünni ulemanın düşüncesine teslim edince Anadolu’da yaşamaya çalışan farklı inanç yorumları yaşam savaşı içerisinde var olmaya çalışmıştır. Yine de bu inançlar Anadolu’da farklılığın ve zenginliğin kaynağı olmuşlardır. Özellikle tasavvuf çok önemli temsilciler üretmiştir.
Çanakkale günümüze kadar antik dönemdeki düşünsel zenginliğe bir daha ev sahipliği yapamamıştır. Boğazın ticaret ve savaş dışında bir anlamı olmamıştır. Cumhuriyet ile birlikte sıradan bir Anadolu kasabası olan Çanakkale’de felsefe ancak okullarda izin verildiği ölçüde konuşulabilmiştir. Mutlaka bireysel düzeyde düşünce adamları çıkmıştır. Ancak kurumsal düzeyde bir hareketlilikten bahsetmek oldukça zordur. Felsefenin yaşaması için en hayati kurum kuşkusuz akademidir. Öğretmen okulu, meslek yüksekokulları, Trakya Üniversitesine bağlı okulları saymazsak, Çanakkale akademi 1992 yılında kurulmuştur. Günümüzde felsefenin en fazla barındığı kurum Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’dir. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nde 2010 yılından itibaren Felsefe Bölümü bulunmaktadır. İlahiyat Fakültesi’nde bulunan Felsefe ve Din Bilimleri bölümü bünyesinde Din Felsefesi, Felsefe Tarihi, İslam Felsefesi Tarihi ile Mantık Anabilim Dalları mevcuttur. Üniversitede yer alan bu birimler akademide felsefenin konuşulduğu ve yapıldığı yerler olmak açısından Anaksagoras ile Epikuros’un Lampsakos’ta kurdukları okulların günümüzdeki temsilcileri olmalılar. Üniversitede felsefe sadece ilgili bölümlerde konuşulmamaktadır. Örneğin öğrenci almaya başladığı 2007 yılından itibaren Tıp Fakültesi’nde Bilim Felsefesi dersleri yapılmaktadır. Muhtemelen Tıp Fakültesi dışındaki fakülte ve okullarda da buna benzer derler vardır.
Felsefe akademi dışında lisede de bulunmaktadır. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı son zamanlarda önemini azaltılmaya çalışılsa da lise müfredatlarında felsefe dersleri halen mevcuttur.
Bunlar felsefenin devlet bünyesi içindeki yapılanmasıdır. Ancak felsefe sadece burada bulunmamaktadır. Zaten devlet çatısı altında özgür düşünme ve felsefe konuşabilmek günümüzde gerçekçi bir beklenti değildir. Tarih boyunca da öyle olmuştur ya… Devlet dışındaki sivil ortamlar felsefe ve aklın özgürlüğü için daha uygundur.
Bunlardan biri Koza Gençlik Derneği bünyesinde bulunan “Koza Felsefe Okulu”dur. Pandemi öncesinde düzenli olarak felsefe toplantıları yapılan bu okulda ülkemizin önemli felsefecileri söyleşiler yapmıştır. Halkın katılımına açık olan bu söyleşiler Çanakkale kültür yaşamı için zenginlik yaratmıştır.
Çağdaş Yaşam Derneği Çanakkale Şubesi’nde kurulan ve iki yıl devem eden “Bilimsel Düşünce Topluluğu” bunlardan bir diğeridir. Bu toplulukta gönüllü öğrencilerle bilim ve düşünce tarihi örnekleri konuşulmuştur.
Hekimler tarih boyunca felsefenin en önemli aktörleri olmuştur. Nitekim Çanakkale Tabip Odası bünyesinde 2018 yılından itibaren “Bilim ve Tarih Sohbetleri” kapsamında antik dönemden günümüze düşünce tarihinin önemli aktörleri ekseninden söyleşiler yapılmaktadır.
Bunların dışında benim göremediğim düşünsel aktiviteler mutlaka vardır. Çanakkale özellikle son yıllarda daha haraketli bir kent olmaktadır. Örneğin bu Eylül ayında “Troya Kültür Yolu Festivali” kapsamında, Assos Antik Tiyatro ile Troya Müzesinde ülkemizin çok önemli felsefecileri söyleşiler yapmışlardır. Bu çabanın kurumsallaşmasını ilerleyen yıllarda göreceğiz.
Çanakkale ilinde kurumsallaşmış bir okul var ki onu özellikle sona bıraktım. O da “Felsefe Sanat ve Bilim Derneği” tarafından yürütülen “Assos’ta Felsefe” etkinliğidir. Bu etkinlik okul olarak anılmayı hak etmektedir. Zira yirmi yaklaşık yıldır yaz aylarında uluslararası, kış aylarında ulusal düzeyde halka açık felsefe toplantıları yapılmaktadır. Prof.Dr.Örsan Öymen’in öncülüğünde devam eden bu etkinlik Assos’ta yapılması nedeniyle de Aristoteles okulunun günümüzde vücut bulmuş hali durumundadır.
Tarih boyunca insanlar dünyanın birçok yerine yayılmışlardır. Yerleştikleri yerlerde avcılık, tarım, zanaat ya da tüccarlık gibi faaliyetlerle geçinmekte, üremekte, şehir ya da devlet kurmakta çoğu zaman da savaşmaktadırlar. Bu faaliyetleri dünya üzerinde insanların yerleştiği her yerde görebilirsiniz. Ancak tarihe baktığınızda bazı yerlerdeki insanların öykülerinin daha fazla anlatıldığına şahit olursunuz. Daha çok anlatılmaya değer görülen insanların diğerlerinden farklılıkları da dikkatli bakıldığında görülecektir. Bu insanların büyük mitsel anlatılar oluşturdukları ya da güçlü inanç sistemleri kurduklarını görebilirsiniz. Ya da sanatsal anlamda görmeye değer kentler ve eserler bırakmışlardır. Ege denilen bölgede ise düşünsel zenginlikler üretmişlerdir. Felsefe bu zenginliğin bir ürünüdür. Günümüzden 2500 yıl önce Lampsakos’ta ya da Assos’ta felsefe konuşan ya da yazan insanlar sadece kendi çağlarına değil bize de hitap etmişlerdir. Onlar Çanakkale’de kendilerinden sonra gelecek insanlara ulaşacak kültürel zenginlikler üretmeyi başarmışlardır.
Günümüzde Çanakkale’de devlet çatısı altında ya da sivil toplumda olsun geleceğe uzanmak isteyen kültürel miras bırakma çabası az da olsa vardır. İhtiyaç duyulan bu çabayı kurumsallaştıracak toplum ve devletin varlığıdır. Lampsakos’lular bundan 2500 yıl önce kendilerine gelen filozoflara sahip çıkmışlardır. Hermias, dönemin devleti olarak Aristoteles’in çalışmalarına destek olmuştur. Günümüzde her ne kadar devlet Çanakkale’de bir akademi kurmuş olsa da güçlü bir kurumsal yapısı olduğunu söylemek için erkendir. Bu nedenle de bilim ve düşünce dünyasında binlerce yıl sonra anılacak işlere ev sahipliği yapabilme iddiası şimdilik görülmemektedir. Öte yandan bu topraklarda daha önce felsefeye sahip çıkmış insanların yaşamış olması, gelecek için umutlarımızın da kaynağı olmalıdır.

Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.


Kaynaklar:
 
Diogenes Laertios. Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri. (Çev: Candan Şentuna). Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul; 2010.
John Burnet. Erken Yunan Felsefesi. (Çev: Aziz Yardımlı). İdea Yayınları. İstanbul. 2013.
Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi Cilt 1. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul. 2016.
Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Aristoteles. Cilt 3. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul. 2014.
Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Helenistik Dönem Felsefesi: Epikurosçular, Stoacılar, Septikler. Cilt 4. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul. 2016.
Umberto Eco & Riccardo Fedriga. Felsefe Tarihi. Hellenizmden Augustinus’a. (Çev: Leyla Tonguç Basmacı). Alfa / Tarih Yayınları. İstanbul. 2020.

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/assos-aristoya-tekrar-kavustu-/793281




Yorumlar

Yorum Gönder