BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN YOLUNDA: ENTELEKTÜELİN DOĞUMU…

“Ortaçağın sonunda dünyanın çeşitli “durum”larını –yani toplumun farklı gruplarını– gerilemekte olan bu dönemin duyarlılığının zirvesine ulaştığı hiçliğe doğru götüren ölüm dansı, kralların, soyluların, kilise mensuplarının, burjuvaların, halktan insanların yanı sıra, keşişler ve papazlarla her zaman karıştırılmayan okumuş rahibi de sürüklemektedir. Bu okumuş rahip (clerc) Batı Ortaçağına özgü bir soyun ardılıdır: yani entelektüeller soyunun”

Kaynak: Jacques Le.Goff.(1994). Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul:15.

Entelektüel, aydın, münevver, intellectuel kavramlarıyla birlikte, çağının bilgisiyle tutarlılaşmış kişi olarak tanımlanmıştır Hançerlioğlu’nun Felsefe Ansiklopedisinde. Ayrıca belli bir öğrenimi, bilgisi, görgüsü olan insanı ifade edilmektedir. Öte yandan eğitim almak, herhangi bir konuda uzman olmak, aydın kavramının içini doldurmak için yeterli değildir. Bunun için çağdaş bilgi düzeyinde tutarlı görüş ve düşüncelere sahip olmak beklenmektedir. Çoğunlukla münevver terimiyle karşılanmaya çalışılacak olan entelektüel ya da aydının ortaya çıkışının hikâyesi (bir kısmı) bu makalenin konusu olacaktır.

Ahmet Cevizci’nin Felsefe Ansiklopedisinde, kökeni “intellect” anlama yetisinden gelen kavram, eylemini sahip olduğu teorik bilgiye dayandırarak kuran kişiye işaret etmektedir. Entelektüel, zihinsel ya da pratik anlamda sanatsal etkinlikleri uğraşı yapmış kişileri tanımlamaktadır. Aristoteles tarafından bu etkinlikler teorik, pratik ve üretime yönelik olarak sınıflandırılmaktadır. Yine Aristoteles’e göre entelektüel, sahip olduğu düşüncelerini tikel, bireysel ilgi ya da çıkarlarından değil, tümel ya da evrensel olandan yola çıkarak ortaya koymalarıyla toplum içinde farklı bir konuma sahip olurlar.

Münevverin bir toplumda görünür olması, sanatsal ve düşünsel faaliyetlerle birlikte olmak durumundadır. Kalıcı hale gelmesi için de yazı faaliyetinin başlaması beklenmelidir. Yazıyla başlatacak olursak ortaya çıkması da tapınakta olmalıdır. Zira yazı faaliyeti ile birlikte yazıcılar Sümer Tapınaklarında görülmeye başlamışlardır. Büyücüyle birlikte ortaya çıkan bu grup, toplumun günlük hayatta yaptığı işlerin dışına çıkan farklı konularla uğraşan kişiler olarak entelektüeli hayatımızın içine yerleştirmişlerdir. Şifacılık anlamında otlarla ilgilenirken, doğayla ilgilenen insanlar biyoloji ile ilgili bilimsel alanların doğumuna yol açmışlardır. Gökyüzünde yıldızlarla yol bulmaya, takvim yapmaya çalışan insanlar bir yandan astronomi bilimini ortaya çıkarırken, diğer yandan astroloji gibi mistik bir inanç yapısını ortaya çıkarmışlardır. Saymak ya da ölçmek işiyle uğraşanlar ise matematik ve geometrinin gizemli dünyasını hayatımıza sokmuşlardır.

Günümüz anlamında münevverin ortaya çıkması zaman içinde ve adım adım ilerlemeyle olmuştur. Onun izini tarım devrimi ile birlikte ve Orta Asya ile İtalya arasında kalan bölgede izlemeye çalışırsak, ilk örneğini Sümer ve Mısır tapınaklarındaki yazıcılarla birlikte görürüz. Bunları mitolojik öyküleri ortaya çıkaran ozanlar, onları da filozoflar izlemektedir. Aydınlanmanın ilk izlerine de, münevverin ilk örneklerine rastladığımız MÖ.VI.yy’dan itibaren görülen felsefe hareketi içinde karşılaşmaktayız. Miletos’ta ortaya çıkan ve doğa filozofu olarak adlandırılan bu insanlar, yerleşik inançların dışına çıkarak sorgulama hareketini başlatmışlardır. Ki yıllar sonra Kant aydınlanma için aklın özgürce kullanılması tanımını yapacaktır. Yunan aydınlanması insanlık tarihinin en parlak zirvesini Platon ve Aristoteles ile birlikte yapmıştır. Bence o günden günümüze kadar gelmiş tüm düşünürler, bu iki filozofa dipnot düşmekten daha ileri gidememişlerdir. Bu dönemlerde Yahudilik’ten başlayarak dünyayı günümüze kadar etkisi altına alacak olan kurumsal dinler görülmeye başlamıştır. Ancak dinlerin insan aydınlanmasına ciddiye alınacak bir katkısı olmadığı gibi, içlerinden aydın olarak izlenebilecek bir düşün insanı çıkmamıştır. Zaten göksel ya da tanrısal buyrukları insanlara duyurmak ve uygulanmasını sağlamak dışında bir iddiası olmayan bu sistemlerden düşünsel bir katkı beklenmemektedir.

Orta Çağ boyunca aydınlanmanın en güzel örnekleri Bağdat ve Kurtuba gibi kentlerde ortaya çıkmaya çalışmıştır. Sınırlı sayıda aydının sistemin çelişkileriyle var olmaya çalıştığı bu dönem yaşadığı coğrafyada ilerleyici bir aydınlanma sürecine yol açamadığından zamanla sönümlenmiştir.

Öte yandan 13.yy ve sonrasında günümüzün Batı Avrupa’sında ortaya çıkan yeni kurumlar, hem aydınlanmanın hem de aydının ortaya çıkması için ihtiyaç duyulan zemini hazırlamıştır. Günümüzdeki karşılığı ile kullandığımız münevver teriminin ortaya çıkışı Jacques le.Goff’un kitabında Ortaçağ dönemine dayandırılmaktadır. le.Goff bu kitabında entellektüelin sınırları belirlenmiş bir ortamı yani okul hocalarını işaret ettiğini söylemektedir. Bu ortam Ortaçağ içinde okullarda ortaya çıkmış olup, XII. yüzyıl kent okulları, XIII. yüzyıldan itibaren de üniversite kurumu içinde görülmüştür. Münevver işi düşünmek ve düşüncelerini öğrencileri ile paylaşmak olan kişilere işaret etmektedir. Yazar entelektüel tanımını yapmaya çalışırken philosophus tanımını ayrı bir yere koymaktadır. Antikiteden gelen bu tanım Aristoteles’e işaret etmektedir.

“Başlangıçta kentler vardır. Ortaçağ entelektüeli –Batı’da– onlarla birlikte doğmuştur. Entelektüel, kentlerin ticari ve endüstriyel –daha mütevazi bir şekilde zanaatsal diyelim– işlere bağlı olan atılımlarıyla birlikte, işbölümünün kendini dayattığı bu şehirlere yerleşen meslek adamlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.”

Kaynak: Jacques Le.Goff.(1994). Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul:21.

Klasik bir Ortaçağ kentinde basit anlamda da olsa üç adet insan tipolojisiyle karşılaşırız. Bunlar; koruyanlar –soylular, askerler–, dua edenler –rahipler–, çalışanlardır –serfler–. Henüz münevver kelimesinin taşıyacağı anlamları yüklenemese de dua edenler olarak tanımlayacağımız ruhban sınıfı gelecek yüzyıllarda yaşanacakların habercisi konumundaydı.

Üniversite kurumu Ortaçağ Avrupa’sında XII. yüzyıl kentlerinde öğrenci ve hoca loncalarının örgütlenmesiyle ortaya çıkmışlardır. XIII. yüzyıl üniversitelerin yüzyılıdır. Ortaçağ Avrupa’sında meslek grupları kendi çıkarlarını savunmak amacıyla örgütlenmektedir. Loncaların ortaya çıkardığı bu yeni entelektüel grup kendine has örgütlenme biçimiyle yerleşik durumda olan iktidar odakları açısından tehdit odağı olarak algılanmaktadır.

Başlangıçta üniversiteliler ruhban sınıfına aittir. Öğretim kilisenin işlevidir. Psikopos eğitimin başı olmakla birlikte yetkilerini memurlarından birisine devretmiş görünmektedir. Bu yöneticinin adı XII.yüzyılda scolasticus’tur(okul yöneticisi). Daha sonra şansölye olarak da adlandırılan bu yönetici yetkilerini paylaşmak konusunda çok da istekli değildir. Manastırlar üniversitelerin en önemli rakipleridir. Kültür bir iman meselesidir ve piskoposluk denetiminde bulunmak durumundadır.

Paris’te 1213 yılında licence (lisans) verme imtiyazı şansölyeden üniversite hocalarına geçmiştir. 1219 yılında da Dilenci tarikatı ile ilgili sorunlar yüzünden şansölye diğer imtiyazlarını da kaybetmiş, 1301 yılında okulun yöneticisi olmaktan çıkmıştır. 1229-1231 grevi sonrasında psikoposun yargılama yetkileri de alınmıştır.

“Paris kenti Atina gibi üç kısma bölünmüştür: Bunlardan biri tüccar, zanaatkâr ve halka ait olup büyük kent denilmektedir; diğeri kralın sarayının, kilisenin ve katedralin bulunduğu Cite denilenidir; üçüncüsü öğrencilerin ve kolejlerin kesimi olup, Üniversite diye adlandırılmaktadır. ”  İrlandalı Dominiken Rahip

Kaynak: Jacques Le.Goff.(1994). Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul:99.

Bu dönem üniversite ve aydının yanında kentler, ticaret, kitaplar, devlet şekli ve düşünce biçimlerinde olağanüstü gelişmeler yaşanmıştır. Öte yandan dönüşüm oldukça sancılı olmuştur. Avrupa’da bulunan yüzlerce yıllık geçmişe sahip olan yerleşik yapılar pozisyonlarını korumak adına yapılması gereken her şeyi yapmakta kararlıydılar. Kilise okullarından türeyen üniversite ile rahip sınıfından gelen entelektüel, dönemin siyasi açmazlarını kendi yararına kullanmayı ve laik iktidar ile kilise arasından sıyrılarak günümüze ulaşmayı başarabilmiştir.

Kardinal Benoit Gaetani’nin (Papa VIII.Bonifacius) 1290 Paris Ruhani meclisindeki konuşmasından;

“Bundan böyle bütün hocaların halkın önünde veya özel toplantılarda, din adamlarının ayrıcalıklarını tartışmalarını veya bu konuda fikir açıklamalarını, borçlu oldukları itaat gereği yasaklıyoruz, buna uymayanlar görev ve gelirlerinden mahrum kalacaklardır… Roma, ayrıcalığı kaldırmaktansa, Paris üniversitelerini parçalamayı yeğleyecektir. Tanrı bizden bilim denememizi veya insanların gözünde parlamayı değil de ruhları kurtarmamızı bekliyor. Ve madem ki papazların davranış ve doktrinleri birçok ruhu kurtarıyor, o halde onlara tanınan ayrıcalık hep sürecektir.”

Kaynak: Jacques Le.Goff.(1994). Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul:134-136.

Aydın denilince halen ilk akla gelen nesne kitaptır. Bu durum Orta Çağ içinde de geçerli olmuştur. Ancak Orta Çağ başlarında kitaplar elde çoğaltılmakta olup, görsel amaçlı olarak manastır ya da meraklı aristokrat kütüphanelerinde bulunabilmekteydi. Sıradan bir insanın kitaba ulaşması neredeyse mümkün değildi. Bu durum birkaç yüzyıl içinde değişecek, daha hızlı ve ucuz kitap çoğaltma yöntemleri sayesinde, çoğunlukla okunmak amacıyla basılmaya başlayacaktır.

Münevverin ortaya çıkmasındaki en önemli kurumsal yenilik üniversite olmuştur. Okulun geçmişi çok eski zamanlara kadar dayanmaktadır. Ancak çoğunlukla tapınağın bir parçası olan okul ya hâkim görüşün yeniden çoğaltılması ile devletin ihtiyaç duyduğu yazıcıların üretilmesi dışında bir işleve sahip olamamıştır. Bu okullardan yararlanabilmek de sınırlı sayıda seçkin insanın tekelinden çıkmamıştır. Orta Çağ üniversitelerini diğerlerinden farklı kılan ise öğrenciler ya da hocaların kurduğu loncaların ihtiyaçlarına göre şekillenmesinde yatmaktadır. Bu sayede kısmi de olsa özgürlük ortamını elde edebilen bu okullarda eğitim artık kilise ve kralın dışında başka bir otorite tarafından şekillendirilme olanağına kavuşabilmiştir.

Bologna Üniversitesi 1088, Paris Üniversitesi 1150, Salamanca Üniversitesi 1220-1230, Prag Üniversitesi 1347 tarihinde kurulmuştur. Bir yüzyıl geçmeden Avrupa’nın birçok bölgesinde bugün de eğitim veren onlarca üniversite eğitim faaliyetlerine başlamıştır. Böylece eğitim almak için daha çok genç aydın için ulaşılabilir hale gelmiştir. Bu üniversiteler bulundukları şehirdeki yerel dinamikler açısından da yeni sorunlar ortaya çıkarmışlardır. Oxford’da 1209 yılında işlenen bir kadın cinayeti dönüm noktası olacak gelişmelere neden olmuştur. Cinayetten sorumlu olduğu düşünülen iki üniversiteli yargılanmadan idam edilmiştir. Ardından çıkan olaylar sonucunda Üniversite 1214’de bağımsızlığa doğru yol almıştır. Bu bağımsızlık ekonomik olduğu kadar, eğitim programı belirleme ve eğitim verme konusundaki yetkileri içermektedir.

Bugün konuşmaya çalıştığımız entelektüelin anayurdu Avrupa’dır. Roma İmparatorluğunun çöküşü ile 1000 yıl sürecek bir keşmekeşe sürüklenecek olan kıta Avrupa’sı Hristiyanlığın derin bağnazlığına teslim olmuş, akademiyi kapatmış, çağının münevverlerini akılları ve metinleriyle birlikte doğuya sürmüştür. Böylece bir entelektüelin yaşaması için gerekli olan tüm kültürü yok etmeye çalışmıştır. Ancak insan aklını sonsuza kadar yönetebilecek bir din ya da büyücü henüz yeryüzünde yaşamamıştır. Felsefeyi ve bilimi yok etmek için yapılan bütün çabalar onun yeniden yeşermesine yol açmıştır; mağripte medrese içinde, maşrıkta manastır içinde yaşamayı bilmiştir felsefe!

“Tecrübe felsefenin ne korunmaya ne de imtiyaza ihtiyacı olduğunu kanıtlamıştır: Felsefe kimseden izin istemez ve kimseden emir almaz. İnsan bilincinin spontane ürünlerinden birisidir… fanatizmin hırpaladığı İbn Bacce’nin, İbn Tufeyl’in, İbn Zühr’ün, İbn Rüşd’ün adları ve eserleri, tam tersine, Avrupa yaşamının, yani insanlığın gerçek yaşamının akışına katıldılar.”

Kaynak: Ernest Renan.(1852/61). İbn Rüşd ve İbn Rüşdçülük, Tarihsel Deneme. (Çev:Ayşe Meral). AlBaraka Yayınları. İstanbul, 2021:32.

Tarihsel süreçte yaşanılan koşulların geriye taşıdığı Kıta, yine aynı tarihin yarattığı şartlara bağlı olarak 13.yy sonrasında hareketlenmeye başlamış ve eğitim başta olmak üzere her alanda kendine yeni bir dünya yaratmayı bilmiştir. Bilgiyi ve yazıyı elinde tutan büyücü, din adamı, filozof, ulema ve rahip bu yeni dönemde entelektüele dönüşmüştür.

“Filozofların torunları, XIX. Asrın son otuz yılında yeni bir ad taktılar kendilerine: Entelektüel. İktisadi yapı oldukça değişmiş, işçi sınıfı güçlenmiş, burjuva ideolojisi parçalanmıştı. Entelektüeller yine bilgi teknisyenleri arasından çıkar, ama hâkim sınıftan değillerdir artık, sadece onun tarafından seçilmekte, onun tarafından görevlendirilmektedirler. Üniversite, sanayiin emrindedir. Entelektüelden beklenen iş, teknik bilgilere dayanarak hâkim sınıfın çıkarını korumak, düşman ideolojilere karşı onun ideolojisini güçlendirmek, ayakta tutmaktır.”

Kaynak: Cemil Meriç.(2020). Mağaradakiler. (Yayına hazırlayanlar: Mahmut Ali Meriç). İletişim Yayınları. İstanbul :37.

Cemil Meriç, Mağaradakiler isimli eserinde entelektüelin toplumsal ve politik duruşundan bahsetmektedir. Yeniçağın koşullarının münevverin salt bir uzmana döndüğü ve sermaye iktidarının bir sözcüsü olduğunu belirtmektedir. Evet, entelektüellerin önemli bir kısmı kendi uzmanlık alanlarına daralmış; siyasal ve ekonomik iktidarın kendilerine biçtiği görevi yüklenmişlerdir. Büyük çoğunluğu –ülkemiz için söylüyorum– kendisine biçilen görevin dışında bir arayışta bulunmamaktadır. Karşılığını da akademik unvanlar, göz dolduran projeler, bürokratik koltuklar ve bazen de siyasi makamlarla almaktadırlar. Öte yandan ben bu olguyu içinde bulunduğumuz çağın koşullarıyla ortaya çıkan yeni bir durum olarak görmüyorum. Zaten entelektüelin büyük büyük dedesi olan büyücünün de varlık nedeni buydu; şefin varlığını devam etmesine hizmet etmek. Zaman zaman da büyücüyle şef aynı kişi oldu. Toplum karmaşıklaşıp iş bölümü zorunluluğu ortaya çıktığında şefin siyasi ve askeri görevleri, büyücü görevlerini devretmesi zorunluluğunu dayattı. Ancak şef yeni büyücüyü yanından hiç ayırmadı. İslam coğrafyasında ulema, Hristiyan coğrafyasında rahip kavga görüntüsü verirken bile şefin hizmetinde bulunmaktan asla geri durmadılar. Henüz ulemanın içinden gerçek anlamda bir entelektüel çıkamadı. Denemeler oldu, bireysel çabalar çok değerliydi. Bugün feylesof olarak andığımız bu insanların (Kindi, Razi, Farabi, Biruni, İbn-i Sina, İbn Rüşd ve diğerleri…) sahip olduğu akıl ve ürettikleri değerler, İslam coğrafyasında kabul görmedi. Öte yandan Hristiyan coğrafyasında durum faklıydı. Rahip entelektüele dönüşürken, hem okulu hem de kendisini dönüştürdü, hem de yeni öğrenciler üretti. Değişimde çağın gelişmelerinin de belirleyici olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bunlar, coğrafik keşifler, veba salgını, matbaa, teleskop, mikroskop, kilise ile kralların rekabeti ve diğerleridir. Bu ortamda serpilen ve gelişen entelektüel tarih içinde var olabilmek için özgür bir görüntü verme mücadelesi içinde bulunduysa da bu bir illüzyondan ibarettir. Zaten Le.Goff’in kitabını dikkatlice okursanız bu dönemde bile entelektüel kiliseye ya da kralı tercih etmek durumunda kalmıştır. XIX.yüzyıl ve sonrasında yaşanılan gelişmelerle entelektüelin patronları arasında sermaye de katılmıştır. XX.yüzyılın bilgi deryası ve yeni işbölümleri sayesinde entelektüel, sadece kendi alanında uzman, görevlerini yerine getirdikten sonrasıyla ilgilenmeyen teknisyenlere dönmüştür. Böylece alanlarında profesyonel düzeyde çalışan, somut iş üreten, karşılığını alan, ancak uzman olduğu alan dışında çağı ile temas kuramayan mühendisler, hekimler, hukukçular, sanatçılar ve diğerleri ortaya çıkmıştır. Günümüzde akademide bile bilim üretmekle görevli uzmanlar, örgün eğitim aldıkları alanlar dışında yok gibidirler. Fen bilimleri, mühendislik ve sağlık gibi alanlarda sermayenin ihtiyacını karşılamak dışında bir bakış açısına sahip olmayan akademisyen; sosyal bilimler, siyaset ve teoloji alanlarında iktidarda olan ideoloji ve inanca hizmet etmek dışında bir görev yüklenmemektedir. Sanat alanında ise durum daha da vahimdir. Kısaca söylemek gerekirse günümüzün akademisyeni binlerce yıldır görevini layığı ile yerine getiren dedelerinin yolundan yürümeye devam etmektedir. Ancak sadece uzman olarak ifade edilecek bu kişinin ürettikleri entelektüel kelimesinin içini doldurabilmekten çok uzaktadır…

Bu döngünün dışında olmaya çalışanlar hiç mi yoktur? Hayır, tabii ki… Tarihin her döneminde aklını başka bir insanın, ideolojinin ya da inancın dayatmalarının dışında kendi özgür iradeleriyle kullanmak için uğraşan insanlar olmuştur. Bugün de vardır, yarın da olacaktır... Ancak bu insanların yaşamları doğal olarak çok zor koşullarda sürdüğü gibi, birçoğu da tarih sahnesindeki hak ettikleri yere ulaşamamıştır. Bunlar kim mi? Bilim ve felsefe tarihi kitaplarının tozlu sayfalarını açın, en azından bir kısmını o sayfalarda görebilirsiniz…

“Halk asla bilgeleri sevmemiştir; soy ve servet sahibi aristokrasisine karşı, akıl aristokrasisine tahammülleri daha azdır. el-Mansur’un fermanından sonra, felsefe çok kısa özgürlük dönemleri görebilmiş, buna karşın birçok kez açık kıyımlara neden olmuştur.”

Kaynak: Ernest Renan.(1852/61). İbn Rüşd ve İbn Rüşdçülük, Tarihsel Deneme. (Çev:Ayşe Meral). AlBaraka Yayınları. İstanbul, 2021:31.

Kaynak:

Jacques Le.Goff.(1994). Ortaçağda Entelektüeller. (Çev:Mehmet Ali Kılıçbay). Ayrıntı Yayınları. İstanbul.

S.Frederick Starr. (2019). Kayıp Aydınlanma. Arap Fetihleri’nden Timur’a Orta Asya’nın altın Çağı. (Çev: Yusuf Selman İnanç) Kronik yayınları. İstanbul.

Orhan Hançerlioğlu.(1976). Felsefe Ansiklopedisi. Kavramlar ve Akımlar. Cilt 1(A-D). Remzi Kitabevi. İstanbul.

Ernest Renan.(1852/61). İbn Rüşd ve İbn Rüşdçülük, Tarihsel Deneme. (Çev:Ayşe Meral). AlBaraka Yayınları. İstanbul, 2021.

Cemil Meriç.(2020). Mağaradakiler. (Yayına hazırlayanlar: Mahmut Ali Meriç). İletişim Yayınları.


https://en.wikipedia.org/wiki/Medieval_university#/media/File:Meeting_of_doctors_at_the_university_of_Paris.jpg


Yorumlar

  1. Hocam kaleminiz güçlü olsun. Bize farklı pencereler göstermeye devam ediyorsunuz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder