“Her hastalığı yapan kurttur, yazık ki elimizde onu görecek alet yoktur. Temizlik bu gibi kurtlardan gelen hastalıkların önünü alır .” İbni Sina – El-Kanun Fi’t-Tıbb (Dördüncü kitap)
Kaynak: Ayşegül Demirhan Erdemir. Türki tıp tarihinde ünlü Türk Hekimi İbni Sina’nın
tıbbi tedaviler üzerine yorumlamaları. Türk Dünyası Araştırmaları. Cilt:118, Sayı:232, 2018:189-210.
“Genellikle,
Galileo’nun, teleskopundan bakınca, Dünya’nın Güneş etrafında dönmesinin
kanıtını gördüğü söylenir. Ama o ne böyle bir şey gördü ne de böyle bir iddiada
bulundu. Bütün söylediği, gökyüzünün gece görünümünün eski teorilerin ısrarla
ileri sürdüklerinden farklı olduğuydu. […] Gözle doğrudan yapılan gözlemlere dayanan
bütün eski kanaatler birden dokunulmazlıklarını yitirmiş, yeni gözlemlerin daha
iyi olabileceği yolundaki tartışmalara açık duruma gelmişlerdir.”
Kaynak: Edmund Blair Bolles. Galileo’nun Buyruğu. Bilim yazılarından bir derleme.
(Çev: Mermin Arık). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2011:111-118.
İnsan muhtemelen yeryüzünün gördüğü en yaratıcı kabiliyete sahip canlı türüdür. Bu özelliğinin geçmişteki izlerini gerçeğine uygun bir biçimde izlememiz oldukça zor. Bazı memelilerin ve insana yakın olan türlerin basit aletler kullanabildiği göz önünde bulundurulursa, bu özelliğin oldukça eski tarihlerde başladığını düşünebiliriz. Yaratıcı becerileri insanın hem hayatını kolaylaştıracak aletler yapmasını hem doğanın nedenselliğini açıklayabilecek keşiflere ulaşmasını hem de yaşamını anlamlandıracak sanat yapmasını sağlamıştır. Ateşin kullanılması, mağara resimleri, Göbeklitepe, tekerlek, at ve eyer, müzik aletleri, barut ve silah, pusula ve harita, yazı, matbaa, internet, aşı ve ilaç, elektrik ve ev aletleri, uçak ve uydu bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Bununla birlikte iki alet ayrı bir yere sahiptir.
Mercek adı verilen camın işlenmesiyle yaratılan aletlerden biri çok uzaktaki
cisimlerin ayrıntılarını; diğeri ise çıplak gözle görülmesi olanaksız olan cisimleri
görmemizi sağlamıştır. Ancak sonuçları açısından bakıldığında, sadece makro ve
mikro evreninin sınırları değil, o güne kadar insan aklı tarafından üretilen
doğa bilgisi ve inançların sınırları da aşılmıştır.
Bu yazıda teleskop ve mikroskobun hikâyesi ve
yarattıkları etkilere şöyle bir göz atmaya çalışacağım…
Önce teleskop;
“Galileo sadece teleskoptan bakıp görüvermedi;
gerçekten baktı. Gördüklerini aktaran yazılar, hayret ve heyecanla dolup taşar;
ama bunu yaparken hem gördüklerini inceliyor hem de daha önce görmemiş olduğu
şeyleri araştırıyordu.”
Kaynak: Edmund Blair Bolles. Galileo’nun Buyruğu. Bilim yazılarından bir derleme.
(Çev: Mermin Arık). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2011:111-118.
Teleskop üzerine konuşunca muhtemelen birçok kişinin aklına Galileo Galilei (1564-1642) gelmektedir. Aslında çok da yanlış bir düşünce değildir. Zira Galileo dünya tarihinde teleskobu kullanarak gökyüzüne ait bilinmeyen ya da yanlış bilinen birçok şeyi gözle görülebilir hale getiren ilk insandır. Gözlemleri sadece astronomi ve fizik bilimiyle sınırlı kalmamış, tapınaktan başlayarak birçok inanç sisteminin üzerine oturduğu evren açıklamasını altlarından çekip almıştır. Doğal olarak bunun siyasi ve sosyal sonuçları olmuştur.
Rönesans dönemini kendisinden önceki zaman
dilimlerinden ayıran en önemli özelliği, yapılan gözlemleri matematiksel
hesaplarla ifade edebilmeyi sağlayacak ölçüm aletleri geliştirebilmesindedir.
Bu aletler sıradan bir insanın duyusal gözlemlerinin sınırlarını aşarak doğanın
açıklamasına dair birçok sorunun cevaplandırılmasına yardımcı olmaktadır. Ölçme
işlemi, insanı çok eski zamanlardan beri ilgilendiren pratik ihtiyaçlara
yönelik bir kaygıya dayanmaktadır. Herodotos, “Tarih” isimli eserinde,
geometrinin kökeni olan ölçüm yöntemi sayesinde Mısırlıların toprağın eşit
paylaşımını sağladığını belirtmektedir:
“… Irmak(Nil)
bunlardan birinin toprağını yerse, o adam gidip krala durumu anlatıyor, bunun
üzerine Sesostris adamlarını gönderip toprağı ölçtürüyor, ne kadarının
eksildiği saptanıyor ve köylü vergisini o ölçüde eksik ödüyordu; bana öyle
gelir ki, sonradan Yunanistan’a da geçmiş olan geometrinin kökeni budur.
Gnomon’u, güneş saatini, günün on ikiye bölünmesini ise, Yunanlılar Babil’den
öğrenmişlerdir.”
Kaynak: Herodotos. Tarih. (Çev: Müntekim Ökmen). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul,2019:-§109- 167.
Ölçme işlemi, felsefe için –ardından bilim–
Rönesans ve sonrasında çok farklı anlamlara gelmiştir. Yeni dönem mucitlerin ve
filozofların geliştirdiği aletler giderek daha hassas ölçümler yaparak zamanla
ortaya çıkacak kontrol ihtiyacına cevap verebilecek niteliklere bürünmüştür. Böylece
sema ve arz tekrar tekrar gözlemlenir, hesaplanır ve resmedilir. Bu hesaplar
bir yandan astronomik haritalara diğer yandan da arzın haritalandırılmasına
yarar. Matbaa da üretilen malzemeleri ucuz ve hızlı bir şekilde çoğaltarak,
yeni kuşak denizcilerin okyanusta yollarını bulmalarına yardımcı olacaktır. Kristof
Kolomb(1451-1506) ve Ferdinand Macellan(1480-1521) gibi
öncüler okyanusa açılmayı ve yeni topraklar keşfetmeyi hayal etmektedir. Ancak,
Aristoteles(MÖ.384-322)
ve Klaudios Ptolemaios’un (MS.100-170)
temsil ettiği Antik Yunan ve Roma aklı, okyanusla kıyaslandığında Akdeniz gibi
sığ kalmaktadır.
Tam da bu noktada uzakları görebilme becerisi
dünyayı keşfetmeyi düşünen insanlar için eşsiz bir fırsat sunacaktır. İnsana bu
olanağı çok uzun zamandır elinde oynadığı hatta gözlük olarak bile kullanmaya
başladığı mercekler sağlamıştır. Teleskop ve mikroskop, hayatlarını gözlük camı
üreterek kazanmaya çalışan yenilikçi zanaatkârların ürünüdür.
Sahip olduğumuz bilgiler, teleskobun birkaç kişinin
aklında aynı anda ortaya çıktığını düşündürmektedir. Bir mucit tanımlayacaksak
bu kişi, Christian Huygens tarafından cahil tamirci olarak
isimlendirilen Zeeland’ın Middleburg şehrinde yaşayan “Hans Lippershey(1570-1619)(Lipperhey
olarak da geçer)” isimli gözlükçüdür. Hikâye şu şekilde gelişmiştir;
merceklerle oynayan iki çocuk iki merceği belli bir pozisyonda tuttuklarında
kilisenin çatısındaki rüzgârgülünün çok daha büyük göründüğünü fark etmişlerdir.
Lippershey’in çocukların yaptığını bir tüpün içine koyarak denediği ve
teleskobun ilk öncülünü bulduğu söylenir. Hikâyenin farklı anlatımları
bulunmaktadır. Ancak bilinen bir şey vardır ki; Lippershey bir teleskobu yapmış
ve onu paraya çevirmeyi başarmıştır.
Öte yandan aynı alet için Jacob Adriannzoon (James
Metrius), Zacharias Jansen gibi isimler de çalışmaya devam etmekteydi.
Jansen ve babasının üzerinde çalıştığı işin daha çok mikroskoba uyduğu
söylenmektedir. Lippershey’in “izleyici-bakıcı” (Flemenkçe; kijker)
isimlendirdiği bu alet için 2 Ekim 1608 tarihli bir belgede şöyle denmektedir:
“Bir Wesel
yerlisi ve Middleburglu olan, gözlük yapımcısı, uzaktaki nesneleri görecek alet
yapmış olan Hans Lippershey’in dilekçesinde bu aletin sır olarak kalmasını ve
otuz yıllık ayrıcalık süresi istediğini, yani bu enstrümanların taklit
edilmesinin yasaklanmasını, aksi takdirde bu enstrümanların sadece bu ülkenin
yararına kullanılması için yıllık bir ödeme istediğini belirtmişti.”
Kaynak: Clifford D.Conner. Halkın Bilim Tarihi. Madenciler, Ebeler ve Basit
Tamirciler. (Çev: Zeynep Çiftçi Kanburoğlu). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
Ankara,2012:339.
Galileo gökyüzünü görmesini sağlayacak yeni icattan 1609 yılında haberdar olmuştu. Aynı yıl Venedik’te uzakları gösteren bir alet ortaya çıkmış ve yüksek fiyata satılmıştı. Galileo, o günlerde henüz adı teleskop olmayan alet hakkında bilgi topladı. Zaten optik ve mercekler hakkında tecrübeliydi. Kısa sürede aletin kullanılması için aşılması gereken sorunları aştı ve uzakları 30 kez büyütmeyi başaran teleskobunu gökyüzüne çevirdi:
“Sık sık tekrarladığım gözlemlerim sonucunda şu
şekilde ifade edeceğim bir kanıya vardım: Ay’ın yüzeyi, birçok felsefecinin Ay
ve diğer gök cisimlerinin yüzeyleri için düşündükleri gibi eşitsizliklerden
ari, dümdüz ve küresel değil. Tersine, eşitsizliklerle pürüzlü, çıkıntılar ve
çukurlarla dolu olduğundan eminim; tıpkı, yüksek dağlar ve derin vadilerle her
yerde değişken olan Dünya yüzeyi gibi.”
Galileo Galilei
Kaynak: Edmund Blair Bolles. Galileo’nun Buyruğu. Bilim yazılarından bir derleme.
(Çev: Mermin Arık). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2011:111-118.
Şimdi de mikroskop:
Makro evrene bakmak sıradan insanların dikkatini
daha çok çekmiştir. Çünkü ay ve yıldızlar çıplak gözle görülebilmektedir. Öte
yandan insanlar gözleriyle göremedikleri dünyanın farkına son birkaç yüzyılda
ancak varabilmişlerdir. İbni Sina gibi ayrıcalıklı zekâlar hastalıkların
nedenleri arasında gözle görülemeyen kurtların olduğunu düşünmüşlerdir. Bununla
birlikte gözle görünmeyen kurtlara insanları inandırmak günümüzde bile
sorunken, Orta Çağ için bu mümkün olmamıştır. Hastalıkların nedenlerini
açıklamak ise Kos’lu Hipokrates tarafından tanımlanan Bergamalı Galenos’un da izlediği
ve Orta Çağ’a aktardığı dört suyuk(hılt/sıvı) teorisine kalmıştır. Bu teori,
insan aklı tarafından üretilen ve pratik sonuçları olan ve 2500 yıldan fazla
ayakta kalabilen bilimsel bir kuram olarak tarihteki yerini almıştır:
“İnsan bedeni
kan, lenf, sarı safra ve kara safra içerir. Bünyesini bunlar meydana getirir,
ağrılarına ve sağlığına bunlar neden olur. Sağlık, öncelikle, bu bileşen
tözlerin gücünün ve miktarının birbirleriyle doğru oranda ve iyi karıştığı bir
durumdur. Tözlerin biri azsa veya çoksa, bedende ayrıştıysa ve diğerleriyle
karışmadıysa ağrı meydana gelir.” Hipokrates; İnsanın Doğası
Kaynak: Jacques Joanna, Caroline Magdelaine. Hipokretes Külliyatı. (Çev: Nur Nirven). Pinhan
yayıncılık. İstanbul,2018:303.
Öte yandan bu kuram o dönemde en sık görülen hastalıklar için semptoma dayalı hekimlik uygulamaları dışında bir sonuç üretememiştir. En başarısız sınavını da veba gibi pandemiler esnasında vermiştir. Bu durum doğal olarak tıp pratiğini yürüten insanlarda arayışlara neden olmuştur. Çünkü mevcut hekimlik uygulaması en fazla görülen ve öldüren hastalıklar konusunda aciz kalmaktaydı ve bu durum milyonlarca insanın genç yaşlarda ölümüne yol açmıştır. Daha kötüsü de hekimlikten umudunu kesen insanlar çareyi mitolojik/dini masallarda arıyorlardı. Aranan hastalıklara yol açan kurtların gözlemlenebilmesiydi ve beklenen alet yine Hollandalılardan gelecekti. Tek farkla bu sefer sahnede bir gözlükçü değil, bir manifaturacı vardı.
“Bundan iki
yüz elli yıl önce, Leeuwenhoeck adında kimsenin tanımadığı bir adam, ilk olarak
binlerce çeşit ufacık yaratığın yaşadığı esrarlı bir dünyayı seyretmişti. Bu
yaratıklardan bazıları canavar gibi yırtıcı, bazıları da dost ve faydalıydı.
Birçoklarının keşfi ise insanlık için herhangi bir kıta veya takımadaların
keşfinden daha önemli idi.”
Kaynak: Paul de Kruif. Mikrop Avcıları. İlk Mikro Avcısı. (Çev: Mithat Enç).
Milli Eğitim Basımevi. İstanbul. 1965:3.
Aslında gözle görülemeyen canlılara bakmakla ilgili aletler daha önce de vardı. Romalılardan itibaren insanlar ortası kalın, kenarları ince bir cam parçasıyla baktıkları nesnelerin daha yakından göründüğünün farkındaydılar. Hatta merceklere, mercimek tanelerine benzemeleri nedeniyle Latince mercimek (lentil) kelimesinden gelen “lens” ismi verilmiştir. Lensler 13.yy’dan itibaren gözlük olarak kullanılmaya başlanmıştır. Zacharias Janssen, 16.yy’da içine lens yerleştirilmiş tüpün sonundaki cisimlerin daha büyük gözlendiğini görebilen ilk isimdi. Marcello Malphighi ile Robert Hooke mikroskobun öncülü sayılabilecek aletlerle gözlem yapan ilk doğa filozofları arasında yer almışlardır.
İlk denemeler teleskopta olduğu gibi başarılı
sonuçlar üretememiş ve mikroskobun öncülleri doğa filozoflarının ve hekimlerin ilgisini
çekememiştir. Bu noktada sahneye Antony van Leuwenhoek(1632-1723)
girecektir. Kumaş işiyle uğraşan Leeuwenhoek bırakınız felsefeyi temel eğitim
konusunda bile yetersizdi. Ancak bu eğitimsiz insan, yaptığı aletle mercek
altında mikro dünyayı ilk kez gözleme onuruna sahip olmasının yanında bakteriyoloji
gibi alanların öncüleri arasında girmiştir.
Leeuwenhoek’un gözlemlerine ait ilk belge 28 Nisan
1673 tarihinde İngiltere Kraliyet Akademisi’ne yazdığı mektupla ortaya çıkar.
Kraliyet Akademisi’nden öncelikle eğitimsizliği bilimsel yetersizliği nedeniyle
özür dileyen Leeuwenhoek, daha sonra yaptıklarını kendi üslubuyla anlatmaya
çalışır.
Leeuwenhoek, kendisinden önce yapılan mikroskop
örneklerinden farklı yöntem kullanmıştır. Geliştirdiği yöntem kendisinden sonra
ortaya çıkacak mikroskop teknolojisi için ilham kaynağı oldu. Leeuwenhoek,
yaptığı gözlemleri çizimlere dökmüştü, aslında çizimleri kendisi yapmıyordu.
Bunu da açık bir şekilde ifade ediyordu. Ancak çizerlerin isimlerini de
yazmıyordu. Leeuwenhoek, dünyadaki ilk mikroskop uzmanıydı; ilginç bir şekilde
yaşarken kendisini takip eden olmadı. Gözlemleri filozoflar dünyasında büyük
heyecan yarattı; ancak kimse çalışmalarını tekrarlamadı. Robert Hooke, 1692
yılında yazdığı “Fate of the microscopes” isimli çalışmasında, Leeuwenhoek’un
kendini mikroskoba adayan tek kişi olduğunu, ne bilimsel ne de eğlence amaçlı
olarak kimsenin bu aleti geliştirmek amacıyla çalıştığını işitmedim, der.
“Genelde yeni
fikirlere son derece açık olan felsefeci ve doktor John Locke 1689 gibi geç bir
tarihte, mikroskobun tıp için yararlı bir araç olabileceğine karşı çıkmıştı;
gerekçesi ise böyle bir kullanımın Tanrı’nın bizi kendi sağlığımızı gözetmek
üzere yeterince donatmadığını ima etmesi ve bu görüşün ilahi varlığa gereğince
saygıyla bağdaşmamasıydı.”
Kaynak: David Wootton. Bilimin İcadı. Bilim
devriminin yeni bir icadı. (Çev:Nuerttin Ethüseyni). Yapı Kredi Yayınları.
İstanbul. 2019: 228(xii)
İşin daha da ilginç tarafı, hekimlerin bu alete duyarsız kalmasıdır. Birçok hekime göre mikroskop hastalıkları tanımak için kullanılacak bir alet değildi. Hatta bazı hekimler bu aleti lanetliyorlardı. Belki de bunun için yeni aletin önce botanik dünyasında kullanılmaya başlanması, hücrenin tanımlanması ve hastalıkların nedenlerini açıklamak için kullanılan kadim kuramlardan uzaklaşılması gerekecekti. Bunun için de mikrop teorisinin gelişeceği 19.yy sonuna kadar beklenecekti.
“Ben bu
gözlemlere birçok kimselerin inanmayacağı kadar çok vakit harcadım, fakat bunu
severek yaptım. Bu kadar sıkıntıya niçin katlandığımı ve bunun faydasının ne
olacağını soranlara hiç kulak asmadım. Ben bunları, bu gibi insanlar için değil
yalnız filozoflar için yazıyorum”. Antony van Leeuwenhoek
Kaynak: Paul de Kruif. Mikrop Avcıları. İlk
Mikro Avcısı. (Çev: Mithat Enç). Milli Eğitim Basımevi. İstanbul. 1965:
Teleskop ve mikroskop üzerine;
Teleskop ve mikroskop 17.yy’dan itibaren insanın
hayatında çok büyük değişimler yaratmıştır. Bu aletlerin icadında Hollandalı
mucitlerin öncülük yapması beklenilen bir durumdur. Hollanda 16.yy’dan itibaren
deniz ticaretinin en önemli öncülerinden biridir. Halen de dünyanın ticaretten
en fazla kazanan toplumları arasında yer almaktadır. Ticaret, Hollanda’nın
zenginleşmesinin sağlaması yanında, sosyal, kültürel ve bilimsel anlamda
gelişmesinin de önünü açmıştır.
Teleskop ve mikroskobun hem dünya tarihindeki hem
de bilim tarihindeki etkileri farklı olmuştur. İkisi de o güne kadar hiç
gözlenememiş evrenleri görmemize sağlamakla birlikte, teleskopta görülenler, o
güne kadar doğruluğu tartışılmayan yerleşik bilgi ve inançları derinden
sarsmıştır.
Teleskop insanın gözünü büyük evren olarak
isimlendirilen gökyüzüne çevirirken, mikroskop da küçük evren olarak
isimlendirilen insana çevirmiştir. Ayrıca mikroskop o zamana kadar kimsenin
varlığından haberdar olmadığı mikro evrenlere bakmamızı sağlamıştır.
Öncelikle o güne kadar birçok inancın söz birliği
etmişçesine kabul ettiği bir varsayım çürümüştü: Tanrı’nın yarattığı insan
mükemmel bir formda yaratılmıştı. Zira insan Tanrı suretinde yaratılmıştı. Oysa
mercekler daha baştan insan gözünün görme konusunda ne kadar yetersiz kaldığını
ortaya koymuştur.
On altıncı yüzyıla kadar insanlar evreni cennetin
bir uzantısı olarak görme gibi hoş bir rüyaya tapıyorlardı. Ancak 16.yy
mucitleri insanı rüyadan uyandıracak çabaların içindeydi. Bu icatlar sayesinde
gördüğümüz dünyada insanın evrenin merkezi olmadığı gerçekliği ile yüz yüze
kalmak zorunda kaldık. Ayrıca küçük-evren ve büyük-evren diye tanımlar ile
onların hayali uyumundan bahsetmek artık mümkün değildi. En önemlisi de yeni
aletlerle büyüklük görece, ölçek de keyfi hale geldi. Teleskop ve mikroskop bir
uçtan baktığınızda atomları dağlara, diğer uçtan baktığınızda dağları atomlara
çevirirler. Mikroskop sayesinde Leeuwenhoeck gözle görülmeyen ya da zor zar
görülen küçük canlıları yakından incelemiş ve onların büyük canlılar kadar
karmaşık yaratıklar olduğunu keşfetmişti.
Mikroskoptan önce teleskop insanı evrenin eşsiz
büyüklüğü ve insanın evren içindeki önemsizliği hakkında baş döndürücü bir
duyguya sevke etti. “Bu sonsuz uzayların
ebedi sessizliği beni ürkütüyor” diye yazacaktı Pascal. Bu yeni oyuncaklar duyu organlarımızın doğayı anlamak konusunda
ne kadar yetersiz kaldığını göstermiştir.
“Doğanın sadece onun için yaratıldığına kendini
inandıran insanoğlu tahammül edilmez gurura kapılıyor; yerküreden dört yüz otuz
dört kat büyük bir cisim olan güneşin sanki sırf muşmulalarını olgunlaştırmak
ve lahanalarını tombullaştırmak için tutuşturulmuş olabileceğini sanıyor.” Cyrano de Bergerac
Kaynak: David Wootton. Bilimin İcadı. Bilim
devriminin yeni bir icadı. (Çev:Nuerttin Ethüseyni). Yapı Kredi Yayınları.
İstanbul. 2019: 232-233.
1608 yılında uzaktaki cisimleri görmek amacıyla üretilen alet o zamana kadar olan bakış açımızı tamamıyla değiştirdi. Oysa Ptolemaios ile Tycho Brahe arasında evreni anlamak için kullanılan aletler açısından neredeyse hiç fark bulunmamaktaydı. Mikro âlemde ise durum daha vahimdi; zira insanlar mikro canlıların varlığından haberdar değillerdi.
Teleskopla mikroskobun hem gelişmesi hem de
yarattığı etkiler birbirlerinden farklı yollarda yürüdü. Galileo yaptığı yeni
aleti semaya çevirdi. O güne kadar sema hakkında birçok görüş ortaya atılmış ve
yaygın inançlar oluşmuştu. Bu inançlar Hıristiyan dini başta olmak üzere,
birçok dinin kozmolojik öğretileri arasında kabul görmüştü. Yaygın inanç, arzın
evrenin merkezinde olduğu ve semadaki tüm kusursuz kürelerin dairesel
hareketlerle arzı selamladığıydı. Oysa bu kuram tamamıyla yanlıştı. Öte yandan
arzın yerinin ve konumunun değişmesi yeryüzünde yaşayan insanlar için hiçbir
anlam ifade etmiyordu. Bilakis o güne kadar evrenin insanlar için mükemmel
yaratıldığını söyleyen dinlerin altındaki zemin kaymak üzereydi. Ve Vatikan bu
tehdidi en erken görenler arasındaydı. Bir şeyler yapmak gerekiyordu ve üzerine
düşen rolü hakkıyla yerine getirdi...
Mikroskop ise henüz çok zayıftı. Birkaç yüzyıl
sonra ona en fazla ihtiyaç duyacak hekimler dahi bu aletle pek
ilgilenmiyorlardı. Mikroskop kullanılarak yapılan ilk yayın 1625 yılında
arılarla ilgiliydi. Daha sonraki yayın ise Hooke tarafından 1665 yılında
yayınlanan Micrographia’ydı.
Teleskop yeni bir evren tasarımına sebep olurken
mikroskop sessiz bir şekilde yol alıyordu. Bunun sebebi ise o güne kadar
oturmuş bir astronomi kuramı vardı ve teleskopta görülenler bu kuramı yerle bir
ediyordu. Oysa mikroskobun baktığı dünyaya yönelik kimsenin bir fikri yoktu.
Bazı hekimler gözle görünmeyen kurtlardan bahsetmişti, hepsi o kadar. Teleskop
hem yerleşik astronomi dünyası için hem de varlığını eski kuramlar üzerine
kuran inanç dünyası için bir tehditti. Oysa mikroskobun dünyasından kimse
haberdar değildi.
Sonuç;
Teleskop
ve gördükleri konusunda çok büyük gürültüler koptu. Kilise Galileo’yu yargıladı
ev hapsine mahkûm etti. Filozofları kendi kabulleri doğrultusunda çalışmak için
zorladı. Mikroskop sessizce gelişti, Robert Hooke hücreyi gördü, 19.yy’dan
itibaren hastalıkların mikroplarla ilişkisini kurabilen hekimler mikroskobu
daha fazla kullanmaya başladılar. Filippo Pacini (1812
–1883) 19.yy ortalarında kolera
hastalığının etkenini mikroskopta gördüğünü iddia etti. Çok ciddiye alınmadı.
Mikroskop Pasteur ve Koch’un çalışmaları ardından 20.yy’da tıbbın hastalıklara
tanı koymada bir numaralı silahı haline geldi. Bunun yanında diğer bilim
alanlarıyla birlikte gelişen biyoloji de mikroskoptan oldukça yararlandı. Ve
insanlık gördü ki mikro evren gözle görünen canlılardan hem daha fazla hem de
daha eskiye dayanıyordu. Darwin ve ardılları, dünya üzerinde yaşamın bir zincir
şeklinde birbiriyle nasıl ilişkili olduğunun sırlarını açıklamaya başladı.
Bilim insanları halen bu sırların peşinde koşmaya devam etmektedirler.
Lippershey ve Galileo’nun teleskobu ise onların
bile hayal edemeyeceği kadar gelişti. İnsanlık astronomi çalışmaları ve teknolojinin
sağladığı diğer aletlerin yardımıyla arza semadan bakabilme olanağına kavuştu.
Dahası milyarlarca yıldır etrafımızda dolaşan aya insan göndermeyi ve oradan
numune getirmeyi başardı. Bu teknolojinin sağladığı olanaklarla eş zamanlı
olarak insanların birbiriyle sesli ve görüntülü görüşebilmesini sağladı. Artık
bilgi matbaanın keşfedildiği zamandan çok daha hızlı dolaşıyor.
Dahası da var, bugün insan yeryüzünden komuta
ettiği aletlerle Mars yüzeyinde gözlemler yapıyor. Yakın zamanda Mars yüzeyine
insanlı uçuş yapmayı planlıyor. Galaksinin farklı yerlerine gönderdiği uydular,
içinde bulunduğumuz evren hakkında sürekli yeni bilgiler edinmemizi sağlarken,
eskileri bilim tarihinin arşivlerine kaldırıyoruz…
Kilise mi? Hala ayakta; sadece pazar günleri
insanlarla konuşabiliyor ve sözleri bireysel yaşamın vicdani konularıyla
sınırlı. Toplumsal yaşam, ekonomi, eğitim, bilim ve insanların tercihleri artık
tapınağın karışacağı konular arasında değil. Şimdilik dünyanın bazı
bölgelerinde! Yakın gelecekte ise…
Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.
Kaynak:
Batuhan Sarıcan. Mikrokosmoza Pencere Açan Bilge: Anton von Leuwenhoek. Herkese Bilim ve Teknoloji. Sayı: 242. 13.11.2020:18.
Clifford D.Conner. Halkın Bilim Tarihi. Madenciler, Ebeler ve Basit Tamirciler. (Çev:
Zeynep Çiftçi Kanburoğlu). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2012:339.
Colin A. Ronan. Bilim Tarihi Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi. (Çev:
Ekmeleddin İhsanoğlu, Feza Günergun). TÜBİTAK
Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2005.
David Wootton. Bilimin
İcadı. Bilim devriminin yeni bir icadı. (Çev:Nuerttin Ethüseyni). Yapı Kredi
Yayınları. İstanbul. 2019.
Edmund Blair Bolles. Galileo’nun Buyruğu. Bilim yazılarından bir derleme.
(Çev: Mermin Arık). TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2011:111-118.
Hans Lippershey. Dutch inventor. Erişim: https://www.britannica.com/biography/Hans-Lippershey
Tarih: 02.10.2021
Galileo Galilei. İlk Fizikçi. James MacLachan. (Çev: İnci Kalınyazgan) TÜBİTAK
Popüler Bilim Kitapları. Ankara,2009.
Jacques Joanna, Caroline Magdelaine. Hipokretes Külliyatı. (Çev: Nur Nirven). Pinhan yayıncılık. İstanbul,2018.
Kadircan Keskinbora. Hücrenin keşfi: Robert Hooke, Antonie Van Leeuwenhoek ve sonrası. Herkese Bilim ve Teknoloji. Sayı: 251. 15.01.2021:11.
Kadircan Keskinbora. Hücrenin keşfi-2: Robert Hooke, Antonie Van
Leeuwenhoek ve sonrası. Herkese Bilim ve Teknoloji. Sayı: 253. 29.01.2021:11.
Paul de Kruif.
Mikrop Avcıları. İlk Mikro Avcısı. (Çev: Mithat Enç). Milli Eğitim Basımevi.
İstanbul. 1965:3-26
Umberto Eco.
16.Yüzyıl Rönesans Çağı. (Çev: Adnan Tonguç). Alfa/Tarih Yayınları. İstanbul.
2019.
Resim Kaynak:
Resim 1. A
Brief History of The Telescope: From 1608 to Gamma-Rays. Erişim: https://interestingengineering.com/a-brief-history-of-the-telescope-from-1608-to-gamma-rays
Erişim tarihi:02.10.2021
Resim 2. van Leeuwenhoek
microscopes—where are they now? Erişim:https://academic.oup.com/femsle/article/362/9/fnv056/549359
Erişim tarihi:02.10.2021
Yorumlar
Yorum Gönder