“Phythagoras’ın
veya Pythagorasçıların başlattıkları veya temsilcileri oldukları bu yeni
dönemde felsefenin mahiyeti tamamıyla değişecektir. O artık bir bilgi, evrenin
ana maddesinin bilgisi, evrenin neden ve nasıl meydana geldiği hakkında
açıklama olmaktan çıkarak bir yaşama biçimi veya bir hayat yolu olacaktır. Onun
amacı da insanlara evren veya hakkında bilgi vermekten çok onları kurtarmak
olacaktır. Bu yeni dönemde felsefe insanları bilgilendirmeyi değil,
günahlarından, suçlarından arındırmayı hedef alacaktır. Bunun için insanları
dinsel-felsefi cemaatler halinde örgütlemeye yönelecek ve bu cemaatlere
katılmak isteyen insanlara yaşamayla ilgili kurallar koyacaktır.” Ahmet Arslan
Kaynak: Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Sokrates Öncesi Yunan
Felsefesi. 1.Cilt. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul, 2016:139.
Pyhtagoras ve Pyhtagorasçılık kavramları bana pratik kaygıdan etkilenmeksizin seyretmek için ortaya çıkan filozof kavramı yanında felsefe ile din(inanç) arasındaki yarılmayı hatırlatmaktadır. Samos’ta MÖ 590/570 yıllarında dünyaya geldiği söylenen Pyhthagoras’ın İtalya’da bulunan Kroton’da bir tarikat kurduğu ve daha sonra çıkan bir ayaklanmadan kaçarak Metapontum’a sığındığı ve MÖ 500 yılında burada öldüğü tahmin edilmektedir. Aslında Pyhtahagoras’ın kendisi hakkında bilgimiz neredeyse hiç yoktur. Çünkü kendisi anlatılarını sözlü olarak yapmış; yazılı bir metin bize bırakmamıştır. Aristoteles’in atıflarında Pyhthagorasçılar ifadesini kullanması yazılı metin olmamasına bağlı olarak yorumlayabiliriz.
Pyhthagorasçıların oluşturduğu siyasal ve mistik yapının iki halkası bulunmaktadır. Halkalardan dışarıda olanı akuzmatikler olarak ifade edilmekte olup kendileri için belirlenen yaşam kuralları dışına çıkmamakla yükümlüdürler. Yapının felsefi bilgisinin sırlarına sahip olan iç halkası ise matematikçiler olarak tanımlanmıştır. Asıl düşünceye sahip olan ve yönlendirenler bu halkada bulunanlardır.
Phytagorasın kurduğu sistem bir taraftan yüzlerce yıl sonra ortaya çıkacak niceliksel bilimsel yöntemin enstrümanı olacak sayılar sisteminin örneklerini sunarken; öte yandan geliştirdikleri müzik ölçüleri ile doğanın işleyişinde yer alan yasalılığı bilimsellik olarak tanımlayabileceğimiz bir sisteme de dikkat çekmektedir.
Pythagorasçılığın tartışılması gereken asıl yüzü, matematiğinde ya da örgütlenme şeklinde olsun geliştirdiği mistik anlayışla, henüz dini ya da mistik düşünceden bağımsızlık kazanma yolunda emekleme aşamasında olan bireysel felsefi aklı yeniden mistik aklın örgütlü gizemine mahkûm etmiş olmasıdır. Ortaçağ boyunca gerek Hıristiyan gerekse Müslüman coğrafyada birçok yapının örnek olarak benimseyeceği Pyhtogorasçı anlayış, içinde barındıracağı kollektif düşünme ve birlikte hareket etme güdüsü adına bireysel düşünmenin gelişmesinde önemli bir engel teşkil edecektir. Bu nedenle Pytogorasçılığın düşünce tarihi üzerindeki bu etkisi diğer sonuçlarına göre daha fazla anlamlıdır. Pytogorasçılar içinde de irrasyonel sayılara dikkat çeken bir örgüt üyesinin katledilmesi efsanesi bu tür yapılardaki düşünce özgürlüğü için örnek olabilme niteliğindedir.
Pyhtagoras ve Pyhtagorasçılık kavramları bana pratik kaygıdan etkilenmeksizin seyretmek için ortaya çıkan filozof kavramı yanında felsefe ile din(inanç) arasındaki yarılmayı hatırlatmaktadır. Samos’ta MÖ 590/570 yıllarında dünyaya geldiği söylenen Pyhthagoras’ın İtalya’da bulunan Kroton’da bir tarikat kurduğu ve daha sonra çıkan bir ayaklanmadan kaçarak Metapontum’a sığındığı ve MÖ 500 yılında burada öldüğü tahmin edilmektedir. Aslında Pyhtahagoras’ın kendisi hakkında bilgimiz neredeyse hiç yoktur. Çünkü kendisi anlatılarını sözlü olarak yapmış; yazılı bir metin bize bırakmamıştır. Aristoteles’in atıflarında Pyhthagorasçılar ifadesini kullanması yazılı metin olmamasına bağlı olarak yorumlayabiliriz.
Pyhthagorasçıların oluşturduğu siyasal ve mistik yapının iki halkası bulunmaktadır. Halkalardan dışarıda olanı akuzmatikler olarak ifade edilmekte olup kendileri için belirlenen yaşam kuralları dışına çıkmamakla yükümlüdürler. Yapının felsefi bilgisinin sırlarına sahip olan iç halkası ise matematikçiler olarak tanımlanmıştır. Asıl düşünceye sahip olan ve yönlendirenler bu halkada bulunanlardır.
Phytagorasın kurduğu sistem bir taraftan yüzlerce yıl sonra ortaya çıkacak niceliksel bilimsel yöntemin enstrümanı olacak sayılar sisteminin örneklerini sunarken; öte yandan geliştirdikleri müzik ölçüleri ile doğanın işleyişinde yer alan yasalılığı bilimsellik olarak tanımlayabileceğimiz bir sisteme de dikkat çekmektedir.
Pythagorasçılığın tartışılması gereken asıl yüzü, matematiğinde ya da örgütlenme şeklinde olsun geliştirdiği mistik anlayışla, henüz dini ya da mistik düşünceden bağımsızlık kazanma yolunda emekleme aşamasında olan bireysel felsefi aklı yeniden mistik aklın örgütlü gizemine mahkûm etmiş olmasıdır. Ortaçağ boyunca gerek Hıristiyan gerekse Müslüman coğrafyada birçok yapının örnek olarak benimseyeceği Pyhtogorasçı anlayış, içinde barındıracağı kollektif düşünme ve birlikte hareket etme güdüsü adına bireysel düşünmenin gelişmesinde önemli bir engel teşkil edecektir. Bu nedenle Pytogorasçılığın düşünce tarihi üzerindeki bu etkisi diğer sonuçlarına göre daha fazla anlamlıdır. Pytogorasçılar içinde de irrasyonel sayılara dikkat çeken bir örgüt üyesinin katledilmesi efsanesi bu tür yapılardaki düşünce özgürlüğü için örnek olabilme niteliğindedir.
“Hayatımız, der Pythagoras, olimpiyat
oyunlarında biriken büyük kalabalığa benzer. Kimileri oyunlarda ün kazanmak
için bedenlerini işletirler; kimileri para kazanmak için satılık mallar
getirirler; kimileri de, en kötü değildir onlar, başka çıkar düşünmeden her şeyin
niçin, nasıl yapıldığına bakar, kendi yaşamlarını anlamak ve düzenlemek için,
başkalarının yaşamlarını seyrederler.” Montaigne (Kitap 1. Bölüm XXVI)
Kaynak: Michel de Montaigne. Denemeler. (Çev:Sabahattin Eyuboğlu) Cem yayınevi. 1999:300
Phytogorasçılık ile ilgili olarak ifade edilmesi gerek bir diğer noktada insanları tanımlarken kullanılan üçlü sınıflandırma sistemidir. Phytogorasçı düşünce ünlü olimpiyat oyunlarını izlemeye gelen insanlar üzerinde üçlü bir sınıflama yapar. Buna göre en aşağı tabakada bulunan insanlar oyunlara alım, satım gibi ticari amaçlarla gelenleri oluşturmaktadır. İkinci sırada yer alanlar oyunlara katılan yarışmacılardır. En üst sırada ise olimpiyat oyunlarını temaşa etmeye gelen izleyicilerdir. Bunlar oyunları izlemek için değil ortamı izlemek için gelmişlerdir. Pratik bir amaçları yoktur. Sadece izlemek ve bilgi edinmek için oradadırlar. Aristoteles tarafından theoria olarak isimlendirilen bu seyretme aslında evrende var olan tanrısal düzenin yarı dinsel biçimde izlenmesi anlamına gelmektedir. İşte Pyhotogarsçılar için üçlü yaşam biçiminde en üstte olan bu üçüncü grup insanlar filozoflara karşılık gelmektedir.
Benim Pytogorasçı yaşam biçimi olarak algıladığım evreni açıklamak, anlamak ya da bilmek için yapılan seyretme faaliyetidir. Bir akademisyen olarak nihai bilimsel düşüncenin bu bakış açısında varlık bulduğunu düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum.
Bu düşünce yapısını bizim akademi için düşünmeye
çalıştığımda aşağıda resim ile karşılaştım:
İçinde bulunduğum akademik sistemin büyük bir kesiminin –dolayısıyla kendimin de– birinci tabakada olan ticari amaçla burada olduğunu fark ettiğimde büyük bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşadım. Akademide –tıp fakültesi– çalışan öğretim üyelerinin çok büyük bir kesiminin ekonomik kaygılarla burada bulunduğu, bırakın felsefi tartışmaları alanındaki bilimsel ilerlemeleri bile sadece kendi günlük hayatında ya da akademik yükselmesinde yararlı olacak bir çalışma için gerekli olursa gündemine aldığını gözlemlemiştim. Bu anlamda bu kişilerle bilimsel tartışma yapmak çok anlamlı olmuyordu. Çünkü konu ancak kendi hedefleriyle ilişkiliyse onları ilgilendiriyordu.
İkinci grupta olanlar ise yarışmacılardı. Onlar da sadece kendi alanlarında aldıkları derece ile ilgileniyorlardı. Bu gruptaki insanların tek derdi hedeflerine ulaşmak için gerekli puanları toplamak ve kazanmaktı. Yarışmacılar sadece kendilerini ve rakiplerini görüyorlar ve oyunların bütününden hiç haberdar olmuyorlardı. Bu gruptaki sorunlardan birisi de ahlaki yarılmaydı. Çünkü sonuç sadece skor olunca yolun nasıl geçildiği önemli olmuyor, tüm ahlaki sapmalar görmezden gelinebiliyordu. Teşvikler bu gruptaki akademisyenlerin en çok koşturduğu madalyalardı. Hal böyle olunca bilim doğayı çözmek ve tartışmak için değil madalyaya ulaşmak için yapılıyordu. İşin daha da kötüsü yarışmaları yönetmesi gerekenler de sonuca odaklandıklarından ahlaki sorunları görmezden geliyorlardı.
Theoria peşinde olanlar bu sistemin –Pythogoras’da olduğu gibi– en ayrıcalıklı olanlarıdır. Bu akademisyenler kendi alanlarının bilimsel çalışmalarını takip etmeleri, bilimsel literatüre katkı sağlama kaygısı taşımaları yanında, olayı sadece kendi tikel alanlarıyla sınırlamayıp felsefi tartışmaları da izlemeye çalışırlar. Bilim tarihine meraklıdırlar ve felsefi sorulara kafa yorarlar. Ne yazık akademi içinde son derece azdırlar ve dinleyicileri de yok gibidir. Kendi çaplarında geçmişin sözlerini dinlemeye; geleceğe dinlenilecek ve okunabilecek sözler bırakmaya çalışırlar…
Ayrıca niceliksel sonuçlara baktığınızda ilk iki grupta bulunanlar üçüncü grupta olanlara göre neredeyse her zaman önde oluyorlardı.
Phytogorasçılık ile ilgili olarak ifade edilmesi gerek bir diğer noktada insanları tanımlarken kullanılan üçlü sınıflandırma sistemidir. Phytogorasçı düşünce ünlü olimpiyat oyunlarını izlemeye gelen insanlar üzerinde üçlü bir sınıflama yapar. Buna göre en aşağı tabakada bulunan insanlar oyunlara alım, satım gibi ticari amaçlarla gelenleri oluşturmaktadır. İkinci sırada yer alanlar oyunlara katılan yarışmacılardır. En üst sırada ise olimpiyat oyunlarını temaşa etmeye gelen izleyicilerdir. Bunlar oyunları izlemek için değil ortamı izlemek için gelmişlerdir. Pratik bir amaçları yoktur. Sadece izlemek ve bilgi edinmek için oradadırlar. Aristoteles tarafından theoria olarak isimlendirilen bu seyretme aslında evrende var olan tanrısal düzenin yarı dinsel biçimde izlenmesi anlamına gelmektedir. İşte Pyhotogarsçılar için üçlü yaşam biçiminde en üstte olan bu üçüncü grup insanlar filozoflara karşılık gelmektedir.
Benim Pytogorasçı yaşam biçimi olarak algıladığım evreni açıklamak, anlamak ya da bilmek için yapılan seyretme faaliyetidir. Bir akademisyen olarak nihai bilimsel düşüncenin bu bakış açısında varlık bulduğunu düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum.
İçinde bulunduğum akademik sistemin büyük bir kesiminin –dolayısıyla kendimin de– birinci tabakada olan ticari amaçla burada olduğunu fark ettiğimde büyük bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşadım. Akademide –tıp fakültesi– çalışan öğretim üyelerinin çok büyük bir kesiminin ekonomik kaygılarla burada bulunduğu, bırakın felsefi tartışmaları alanındaki bilimsel ilerlemeleri bile sadece kendi günlük hayatında ya da akademik yükselmesinde yararlı olacak bir çalışma için gerekli olursa gündemine aldığını gözlemlemiştim. Bu anlamda bu kişilerle bilimsel tartışma yapmak çok anlamlı olmuyordu. Çünkü konu ancak kendi hedefleriyle ilişkiliyse onları ilgilendiriyordu.
İkinci grupta olanlar ise yarışmacılardı. Onlar da sadece kendi alanlarında aldıkları derece ile ilgileniyorlardı. Bu gruptaki insanların tek derdi hedeflerine ulaşmak için gerekli puanları toplamak ve kazanmaktı. Yarışmacılar sadece kendilerini ve rakiplerini görüyorlar ve oyunların bütününden hiç haberdar olmuyorlardı. Bu gruptaki sorunlardan birisi de ahlaki yarılmaydı. Çünkü sonuç sadece skor olunca yolun nasıl geçildiği önemli olmuyor, tüm ahlaki sapmalar görmezden gelinebiliyordu. Teşvikler bu gruptaki akademisyenlerin en çok koşturduğu madalyalardı. Hal böyle olunca bilim doğayı çözmek ve tartışmak için değil madalyaya ulaşmak için yapılıyordu. İşin daha da kötüsü yarışmaları yönetmesi gerekenler de sonuca odaklandıklarından ahlaki sorunları görmezden geliyorlardı.
Theoria peşinde olanlar bu sistemin –Pythogoras’da olduğu gibi– en ayrıcalıklı olanlarıdır. Bu akademisyenler kendi alanlarının bilimsel çalışmalarını takip etmeleri, bilimsel literatüre katkı sağlama kaygısı taşımaları yanında, olayı sadece kendi tikel alanlarıyla sınırlamayıp felsefi tartışmaları da izlemeye çalışırlar. Bilim tarihine meraklıdırlar ve felsefi sorulara kafa yorarlar. Ne yazık akademi içinde son derece azdırlar ve dinleyicileri de yok gibidir. Kendi çaplarında geçmişin sözlerini dinlemeye; geleceğe dinlenilecek ve okunabilecek sözler bırakmaya çalışırlar…
Ayrıca niceliksel sonuçlara baktığınızda ilk iki grupta bulunanlar üçüncü grupta olanlara göre neredeyse her zaman önde oluyorlardı.
Pythogorasçıların bu üçlü yapısı ile karşılaştıktan sonra ben de kendimin hangi halkada olduğumu gördüm. Ve kendimi bulduğum halkayı hiç sevemedim. Bu durumu fark ettiğim anadan itibaren –yaklaşık beş yıldır– önce insanlık tarihi, sonra bilim tarihi ve sonra da felsefenin koridorlarında gezerek en dış halkadan en iç halkaya geçmeye çalışıyorum.
Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.
Kaynak:
Ahmet Arslan. İlkçağ Felsefe Tarihi. Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi. 1.Cilt. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. İstanbul, 2016.
John Burnet. Erken Yunan Felsefesi. (Çev: Aziz Yardımlı). İdea Yayınevi, İstanbul. 2013.
Dücane Cündioğlu. Pisagoras ve Pisagorasçılık. Ders 6. Felsefe Tarihi Dersleri. 28 Mart 2021-15:40. https://felsefedersleri.com/kategori/felsefe/modul/felsefe-tarihine-giris/ders/pisagoras-ve-pisagorascilik
Yorumlar
Yorum Gönder