“Tarih: 30 Haziran 1860…
Yer: Oxford Üniversitesi Toplantı salonu, Britanya Bilim Geliştirme Derneği toplantısı
Konu: Charles Darwin – Doğal seçilim yoluyla türlerin kökeni
Oyuncular: Psikopos Samuel Wilberforce - Thomas Henry Huxley…
- Wilberforce, yarım saat süren laf ebeliğinden sonra, hayvanat bahçesindeki maymunlardan biri kendi atası olarak gösterilirse bundan çok büyük rahatsızlık duyacağını söyledi (Darwin bunu hiç söylememiş ve düşünmemişti). Daha sonra Huxley’e dönerek, yaramazca bir ifadeyle soyunun büyük babası tarafından mı yoksa büyükannesi tarafından mı maymundan geldiğini sordu. Bu sözler üzerine dinleyici sıralarında bir kahkaha ve alkış tufanı koptu.
- Huxley, Darwin’in görüşlerini savunan birkaç cümleden sonra sözlerini şöyle tamamladı: “Son olarak maymundan türediğimiz konusuna gelince, böyle bir kökenden gelmiş olmaktan dolayı ben utanç duymam. Ama kültür ve belâgat gibi nitelikleri düşmanlık ve yalanın hizmetinde kullanan bir atadan gelmiş olmak bana göre utanç verici olmalıdır”
Kaynak: Hal Hellman. Büyük Çekişmeler. Bölüm V. Darwin’in Buldoku Dalkavuk Sam’a Karşı. TÜBİTAK Yayınları. Ankara, 2008: 89-117.
İlk defa günümüzden 2500 yıl önce Efes’li Herakleitos görmüştü, doğanın bir değişim süreci içinde olduğunu. Ve felsefede büyük bir tartışmanın da ateşini yakmıştı. Herakleitos doğanın gizemini ölçüyle yanan ateşle açıklamış, logos terimini kullanmıştı. Söz, oran, düşünce ve akıl gibi anlamları taşıyan logos bugün birçok bilim alanını tanımlamaktadır.
Darwin ise değişimin canlılar dünyasında da olduğunu ve insanın da bu değişimden muaf olmadığını, hatta canlılığın kökenlerinin ortak bir kaynağa kadar gidebileceğini görmüştür. Doğal olarak bu değişim dünya üzerindeki varlığını değişmez bir yaratıcı ve evren kavramına dayayan tüm dogmatik inançları huzursuz etmiştir. Düşünsel anlamda varlıklarını dayadıkları değişmezlik kavramının tartışmaya açılmasının olası politik sonuçlarını zamanında gören bu yapılar, bilimsel bir teoriye bel altı yollarla saldırmakta hiç gecikmemişlerdir.
Yukarıda 1860 yılındaki bir toplantıdan örneğini vermeye çalıştığım evrim teorisinin başına gelen de budur. Ancak ben Darwin’i ya da evrim teorisini tartışmayı düşünmüyorum. Tüm bilimsel kuramların gelişiminde olduğu gibi bilim insanları teoriyi tartışarak geliştirmeye devam etmektedirler. Ben bu yazıda evrim kuramından yola çıkarak dogmanın kendini koruma refleksi ile bilim insanlarının yolunu nasıl kapatmaya çalıştığını serimlemeye çalışacağım.
Hayatımı tıp fakültesinde eğitimci olarak sürdürmekteyim, özellikle son yıllarda gelen öğrenciler arasında teoriyi duymazdan gelen doktor adayı sayısı görmezden gelinmemelidir. Ülkemizde bilim ve felsefe tartışmalarında konunun irdelenmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yıllar önce bir rektörü evrimle ilgili bir toplantı için salon isteyen öğrencileri reddederken, o bir teori daha kesinleşmedi diye savunurken görmüştüm. Bilim camiasını yönetme cüreti gösteren akademik rütbe almış bir memur, üniversitede tartışılacak konunun kesin ispat edilmesi gerektiğini düşünüyordu…
Tartışmalara sebep olan ünlü kitap, “The Origin of Species by means of natural selection” 1859 yılında yayınlandı. Üzerinden çok kısa süre geçmemişti ki büyük bir gürültü koptu. Britanya Bilim Geliştirme Derneği 30 Haziran 1860 Cumartesi günü Yüksek Anglikan merkezi ve Psikopos Samuel Wilberforce’un diyakozluğu olan Oxford’da bir toplantı düzenledi. Aslında toplantının konusu evrim değildi, Amerika’lı bir uzman tarafından sosyal gelişme ile ilgili bir sunum yapılacaktı. Toplantı daha öncekilerde olduğu gibi kilisede değil müzedeydi. Londra’da bilim ve muhalifleri arasında bir rekabet bulunmaktaydı. Diğer yandan toplantının yapılacağı gotik diriliş müzesi doğa tanrısının tapınağıydı. Günümüzde Oxford Doğa Tarihi müzesi olarak kullanılmaya devam etmektedir. Toplantıya din adamları, bilim insanları, öğrenciler ve meraklılardan oluşan kalabalık bir grup katılmıştı.
Gruplar belirlenmişti Wilberforce ve arkasındaki ekip Darwin’i ve teorisini yok etmeye gelmişlerdi. Toplantıya Darwin katılmadı. Teoriyi savunmak Huxley ve Hooker’a kalacaktı.
Toplantı Amerika’lının uzun ve sıkıcı bir sunumuyla başladı;
“Draper denilen Yankee eşeklerinden birinin ‘Darwinci hipoteze göre medeniyet’ ya da bunun gibi başlığı olan bir makalesi okundu, keyfim yerine gelmedi; çünkü bütün o şişirilmiş malzeme, bütün o kendinden menkul dolgular arasında bunlar en iyileriydi…”
“Neyse, Öküz Sam kalktı ve bir buçuk saat boyunca taklit edilmez bir ruhla, inanılmaz bir çirkinlik, boşluk, haksızlıkla ağzından sözler fışkırıp durdu. Owen’ın ona hocalık yaptığını gördüm; hiçbir şey bilmiyordu…”
Wilberforce topluluğu kışkırtmaya yönelik yaptığı konuşmanın sonunda Huxley’e yukarıda yazılı olan diyalogdaki sözlerle saldırmıştı: “Huxley’in soyu büyükannesi mi yoksa büyükbabası tarafından mı maymuna dayanıyordu?”
Bilimin ürettiği bulgulardan hoşlanmayanların ancak bilimsel yöntemle baş edecek sonuçlar üretemeyenlerin sıklıkla başvurdukları yöntemdir, Wilberforce’un yaptığı. Böylece yeterince eğitim almamış, olayın özünü kavrayamayacak kitleler karşısında hem bilim insanları hem de araştırmaların sonuçları itibarsızlaştırılmaya çalışılır. Tek amaç vardır; çoğunluğun desteği alınarak sanki haklıymış gibi görünmek. Bazı dönemlerde ya da bazı toplumlarda sanki haklılık yanılsamasına da yol açar. Herkes de aynı gösteriye bilet aldığı için bu kandırmaca oyunu iyi işler…
Huxley bu hitabet karşısında yukarıda verilen yanıtı vermeye çalışsa da salon karışmış, sesleri gürültü içinde kaybolmuştu. Bu karmaşa içinde yaşlı bir adam ayağa kalkıp, Darwin’in kitabını ve Huxley’i protesto ediyordu. Bu adam o günlerde Meteoroloji Dairesi başkanı olan Robert Fitzroy’du. Salonda bulunan insanları Tanrı’ya teslim olmaya çağıran bu adam ünlü HMS Beagle Gemisinin kaptanlığını yapmıştı; hem de Darwin’in katıldığı o ünlü gezide...
Sahneye Joseph Dalton Hooker çıktı; Psikopos’un teori hakkında cahilliğini ortaya çıkardı ve sözlerinden yola çıkarak onun temel botanik bilgisinden bile haberdar olmadığını gösterdi. Toplantı sona erdi…
Darwin ise Hooker’a yazdığı mektubunda “İnsanın kalabalık içinde hatipler gibi tartışması benim için anlaşılmayacak bir şey… Oxford’da olmadığım için memnunum, olsaydım boğulurdum.” diye yazacaktı. Tartışmanın bir kazanan tarafı var mı, çok belli değil. Öte yandan salonda olanların çok eğlendiği ortada. Zira bilim açısından tarihi bir güne şahitlik etmek, çoğunluğu anlamasa da bir ayrıcalık. Evrim gibi bir kuramın böyle bir toplantıyla bir karara bağlanması beklentisi zaten gerçekçi değildi...
İnsanlar içinde bulundukları evrendeki bilinmezlikleri çok uzun süredir mitolojik benzetmelerle açıklamaya çalışmışlardır. Bu mitolojik açıklamalar bireyin ve toplumu da gelişimi ile birlikte örgütlü dini sistemlere evrilmiştir. Bugün kürenin tamamına yakınında insanlar tanrılara ve onların sözlerine bağlı bir şekilde yaşamaktadırlar. İnsanların bilinmezliklerini dolduran bu düşünce sistemleri yaşam için çok da fazla bir söz söyleme becerisine sahip değildirler. İnsan yeryüzündeki can yakıcı temel sorunları yine aklı sayesinde ürettiği çözümlerle sonuca ulaştırmaktadır. Evrene bu kadar hâkim olan ilahlar binlerce yıl insanların basit mikroplardan ölmelerine bir çare bulamamışlardır. Ya da 19.yüzyılda buhar enerjisi hayatımıza girinceye kadar hiçbir inanç köleliği yasaklama cesareti gösterememiştir. Öte yandan bu dinler, özellikle de Sami kökenli Ortadoğu dinleri dünyevi iktidarı da yönetmeye talip olmuşlardır. Ortaçağ boyunca kilise Avrupa’da iktidarın en önemli gücü haline gelmiştir. Bu nedenle de iktidarını paylaşmamak adına elinden geleni yapmaya çaba sarf etmektedir. İnsanları etrafında toplamak amacıyla ürettiği hikâyelerin yine bilim insanları ya da filozoflar tarafından deşifre edilmesine katiyen katlanamamaktadırlar. Bundan 2500 yıl önce Atina’da gökyüzü cisimlerinin dünya ile benzer olduğunu ima eden Anaksagoras hayatını zor kurtarmıştır. Evrenin ezeli olduğunu söyleyen İslam felsefecilerinin katli için fetva verilmiştir. Aynı iddia yüzünden Bruno kilise tarafından yakılmıştır. Galileo’yu hepiniz biliyorsunuz…
Yaşamın cennet adı verilen bir bahçede, önce erkek sonra da onun kaburga kemiğinden yaratılan bir çift insan üzerinden başladığını, dünyanın yaşının da olsa olsa 6000 yıl olduğunu düşünen ve kendi ürettiği çelişkileri bile göremeyen ya da görmek istemeyen inanç sistemlerinin, anlaşılması karmaşık, ilk bakışta birçok kanıtı eksik olan ve ortaya çıkması için dünyanın milyarlarca yıl yaşında olması gereken bir kurama kucak açmasını beklemiyordunuz herhalde…
“Bu sizin, kamuoyunun bilimle nasıl ilgilendiğine bağlı. Onu aziz tutun, ona saygı gösterin, yöntemlerinin insan düşüncesinin her dalına uygulanmasını inançla ve belli etmeden izleyin ki bu halkın geleceği geçmişten daha büyük olsun. Onu susturup ezenlere bir kulak verin; korkarım, çocuklarınız İngiltere’nin şanının Atrhur’un sisler içinde kaybolup gitmesi gibi kaybolup gittiğini görecek.”
Kaynak: Adrian Desmond, James Moore. Charles Darwin (Çev:Ebru Kılıç). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul, 2017: 594.
Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.
Kuram; Nazariye, Theorie, Theory, Teoria… Bilimsel kuram pratikle denetlenebilmektedir. Kuram, nesnel gerçekliğin insan bilincine düşünsel olarak yansımasıdır. İnsanların eylemsel çabaları pratik (kılgı), düşünsel çabaları kuramdır. Kuramın batı dillerindeki karşılığı olan teori, dikkatle bakmak anlamındaki theorein sözcüğünden türetilmiştir. Klasik felsefede, çıkar gözetmeyen ve uygulama düşüncesinden bağımsız salt bilgi olarak tanımlanır. Ayrıca öğreti anlamını da verir. Kuramsal faaliyet pratik faaliyete dayanır ve pratikle doğrulanıp desteklenir. Türk Dil Kurumu tarafından yayınlana ve Özer Ozankaya toplumbilimleri sözlüğünde şu şekilde tanımlar: “ bilgi edinme sürecinin herhangi bir aşamasında ortaya atılan, geçerlilik ve güvenilirliği bilimsel yöntemle saptanmış bir genel bilgi ve açıklama düzeni.”
Kaynak: Orhan Hançerlioğlu. Felsefe Ansiklopedisi. Kavramlar ve Akımlar Cilt 3 (İ-K). Remzi Kitabevi.
Adrian Desmond, James Moore. Charles Darwin (Çev:Ebru Kılıç). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul, 2017.
Hal Hellman. Büyük Çekişmeler. Bölüm V. Darwin’in Buldoku Dalkavuk Sam’a Karşı. TÜBİTAK Yayınları. Ankara, 2008.
Yorumlar
Yorum Gönder