BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN YOLUNDA –NEDEN?(1)–

"Var olanların ilkeleri ve nedenlerini arıyoruz, ama var olan olarak var olanların –bu belli bir şey. Zira sağlığın ve idmanlı olmanın bir nedeni olduğu gibi, matematiğin de ilke, öge ve nedenleri var. Genel olarak akıl yürüten veya akıl yürütmeden pay alan tüm bilimler –kimi daha kesin, kimi daha yalın– nedenler ve ilkelere dairdir.” 
Aristoteles, Metafizik, Epsilon (E)(Ahmet Arslan Çevirisi), s:133.
 
Neden? Dünyayı anlamak amacıyla sorduğumuz sorulardan sadece birisi… Ancak diğer soruların hiçbiri soru bilimsel düşünce sistemimiz üzerinde neden sorusu kadar belirleyici olmamıştır. İnsan tarih boyunca hakikatin bilgisini aramış ve bu konuda azımsanmayacak bir yol kat etmiştir. Aristoteles günümüze de ulaşan en önemli eserlerinden birisi olan Metafizik kitabının Küçük Alpha(α) bölümünde şöyle söylemektedir:
“Felsefeye “hakikatin bilgisi” denmesi doğrudur. Nitekim teorik olanların amacı hakikattir, pratik olanlarınkiyse iş; zira yapıp etmelerle meşgul olanlar bir şeyin nasıl olduğunu araştırsalar bile, ezeli olanı değil, göreli ve şimdi olanı temaşa ederler. Ama nedenler olmaksızın hakikati bilemeyiz; öte yandan adaşı kendisi aracılığıyla başkalarında da ortaya çıkan her bir şey en çok diğerinden ziyade odur (sözgelişi ateş en sıcak olandır, çünkü diğerlerinin sıcaklığının nedeni odur).” Aristoteles, Metafizik, Küçük Alpha(α), s:45.
Neden sözcüğü, illet, sebep, müessir, amir gibi eş anlamlılarla birliktedir. Çok basit olarak bir olayı meydana getiren etken olarak tanımlanabilir. Ancak bu tanıma ulaşmak kolay olmadığı gibi tartışma günümüzde de devam etmektedir. Örneğin kuantum fizikçileri atom altı parçacıklarda nedensellik kuralının işlemediğinden bahsetmektedir. Ne demek istiyorlar bilmiyorum. Ancak biz daha nedenselliği tam olarak anlamadan olayın bu noktaya gelmesinden ürkmüyor da değilim. Neyse kuantum fizikçilerini bir tarafa bırakalım; zaten görünen dünyada nedensellik halen en önemli dayanak noktamız. Şimdilik elimizdeki en iyi açıklama bu çünkü…
Neden sözcüğü “ne” köküne “den” eki eklenmesiyle elde edilir. “Ne” sözcüğü Arapça’da eşya sözcüğünün tekili olan “şey” sözcüğünden gelir ki bu da insanın dışındaki özdeksel(maddi) varlıkları ifade eder. Neden sözcüğü, “ne” köküne “den” takısının eklenmesiyle elde edilir. Buradaki “den” takısı eylemlerin başlangıcını göstermektedir. Soru olarak da “Başlangıç olan şey nedir?”  anlamındadır. Sözcük farklı yollardan olmakla birlikte İngilizce, Fransızca ve Almanca dilinde de bir şekilde eşyaya dayanmaktadır(Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 4). Şöyle bir yorum yapsak herhalde çok da yanlış söz söylemeyiz. Neden sözcüğü eşyanın (ve de olayın) bir önceki halini göstermektedir. Bu da eşyanın varlığının kökeni anlamına gelmektedir.
Bu yazıyı okuyanların şimdi bir soruyu sorduklarını duyar gibi oluyorum. Basit bir soru içeren bir sözcük niçin bu kadar önemli olabiliyor? Felsefenin ya da bilimin başka işi yok mu?
Aslında Bilimin ya da felsefenin işi tam da budur: neden sorusu ve yanıtı… Bu sorunun yanıtı bize doğanın gizemlerini aralıyor. Bir kez daha dünyanın en büyük öğretmeni diye düşündüğüm Aristoteles’e dönecek olursak:
““Neden” (aition) şu anlamla gelir: Bir şeyde içkin olan ve o şeyin kendisinden çıkarak meydan geldiği şey, söz gelişi heykel için bronz, bardak için gümüş ya da bunun cinsleri. Tür ve ilk örnek; bu ise ne idülüğün ifadesi ve bunun cinsleri (sözgelişi bire-iki oranı ve genel olarak sayı oktavın nedenleridir) ve ifadenin kısımları. Dahası, değişim ve durağanlığın ilk başlangıcı; sözgelişi irade ortaya koyan biri nedendir ve çocuğun babası ve genel olarak yapılanı yapan ve değişeni değiştiren. Amaç. Bu ise kendisi uğruna olunan şeydir; sözgelişi yürüyüş yapmanınki sağlık. … bu şekilde söylemekle nedeni ortaya koyduğumuzu düşünürüz. Bir başka şeyi hareket ettirenle amaç arasındaki her şey; sözgelişi sağlık için zayıflama, arınma, ilaç veya alet edevat; bunların hepsi aynı amaç uğrunadır, ama bunlar alet-edavat olmak ya da işler olmak bakımından birbirlerinden ayrılırılar…” Aristoteles, Metafizik, Delta(Δ), s:100.
Aradığımız şey tam olarak da budur aslında: bir şeyin içinden çıkarak ya da o şeyin hareketiyle meydana getirdiği diğer şeydir. Bu kimi zaman bir hastalık, kimi zaman yer çekimi, kimi zaman savaş, kimi zaman da barış olmaktadır.
Ancak bildiğimiz bir şey var ise bugüne kadar yeryüzünde duyusal olarak algıladığımız her şeyin ya da olayın arkasında onun varlığının kaynağı olan bir başka şey ya da olay var ki biz buna neden diyoruz. Bunun kurallarını anlamak amacıyla yaptığımız işe de felsefe ya da son iki yüz yıldır da bilim diyoruz. Aslında felsefe bence daha güzel bir tanımdır. Kelime Yunanca kökeninden bilgi sevdası ya da arayışı anlamına gelmektedir. Bilgi ise en güzel Planton’da tanımlanmaktadır. Platon bilgiyi gerekçelendirilmiş inanç olarak ifade etmektedir. İşte bilim dediğimiz şey de tam olarak bu gerekçelendirme işlemidir. Yani dünya ile ilgili olguların hayal dünyasından kurgusal olarak değil, nesnel dünyadan olgusal olarak konuşulmasıdır. Önermelerin gözlemsel olarak olgusal dünyadan çıkarılması ve yine de önermeler üzerinden yapılacak başka çıkarımların da yine olgulara dayanması gerekmektedir. Merak ettiğimiz şey karşılaştığımız olayların gerekçeleridir. Bu yoldan gidebildiğimiz için son iki yüz yıldır birçok hastalığı kontrol altına almayı başardık. Bazılarını yok ettik bile. Örneğin Çiçek hastalığı yeryüzünde 1978’den beri yok. Binlerce yıl boyunca kurbanlarını acımasızca katleden ya da sağ bıraktıklarını yüzlerinde bıraktığı izler nedeniyle insan içine çıkamaz hale getiren bu katil bilimsel düşünme becerimiz sayesinde artık yeryüzünde yok. Bu insan aklının bir zaferidir. Elde edilen başarının altındaki felsefi temel, doğaya nedensellik gözlüğü ile bakabilmektir.
Öte yandan yaşadığımız olaylarla ilgili gerekçelendirme olmadan çıkarımlarda bulunmak günlük hayatta çok kolay kullandığımız bir yoldur. Hayal dünyamızda kurgular yaratıp, daha sonra bunlara inanıp (gerekçe aramadan) daha sonra da bu kurgulara dayanarak günlük hayatımızı o kadar kolay açıklıyoruz ki… Böylece gerçek olmayan nedensel ilişkilere bel bağlıyoruz. En kötüsü de bu kurgusal dünya üzerine inançlar ve ideolojik sistemler kuruyoruz. Sonuç olarak da yeryüzünde bir cehenneme yol açıyoruz. Bu durumun arkasındaki en önemli belirleyicilerin doğayı açıklama şeklindeki olgusal dünyaya taşınmayan nedensellik açıklamalarımızın olduğunu düşünüyorum.
Bu yüzden bundan sonraki birkaç yazıyı nedensellik üzerinde yazmayı planlıyorum. Bu yazıda nedenin tanımını yapıp ve konunun önemine değinmeye çalıştım. Bir sonraki yazıda mitostan logosa nedenselliğin nasıl dönüştüğünü açıklamaya çalışacağım. 
 
Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.

.
NOT: Bu yazı Aralık 2018 tarihinde Çanakkale Troia Dergisinin 48-49. sayfasında basılı olarak yayınlanmıştır...

Yorumlar