BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN YOLUNDA –NEDEN?(2)–MİTOSTAN LOGOSA!

“Khaos’tu hepsinden önce var olan, Sonra geniş göğüslü Gaia, Ana Toprak, Sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin, Onlar ki tepelerinde otururlar karlı Olympos’un Ve yol yol toprağın dibindeki karanlık Tartaros’ta, Ve sonra Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların, O Eros ki elini ayağını çözer canlıların, Ve insanların da tanrıların da ellerinden alır, Yüreklerini, akıl ve istem güçlerini. Khaos’tan Erebos ve karanlık Gece Doğdu, Erebos’la sevişip birleşmesinden.” 
Hesiodos, Theogonia / İşler ve Günler. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.

Nedendir bilmiyoruz; ancak insan oldukça ilginç bir canlıdır. Aslında türümüz hakkında bildiklerimiz o kadar az ki, bir de bu cahillikle yeryüzüne hatta galaksiye hükmetmeye kalkışıyoruz. Öte yandan bildiğimiz bir şey var ki o da açıklama merakımız. İnsanın yüzbinlerce yıldır değişmeyen tek özelliği yaşadığı çevreyi açıklama arayışıdır. Bu arayışın kendisi de evrilerek günümüze kadar gelmiştir ve hala da evrilmeye devam etmektedir.
Doğayı bilemeyen, yeterince gözlem tecrübesi olmayan, bilgisi günümüze görece yetersiz düzeyde olan insanın dünyayı açıklama ihtiyacı mitosu yaratmıştır. Yukarıda verdiğimiz Hesiodos’a ait metin bunun örneğidir. Ahmet Arslan’a göre Hesiodos Yunan coğrafyasının felsefe öncesi en önemli temsilcilerindendir. Ayrıca evren hakkında iyi kötü sistemli bir yaratım tasarımı ortaya çıkarma çabasındadır. Mitos, efsane, hurafe gibi anlamlara gelen ve doğaüstü güçleri anlatan hayal ürünü sözdür. Bilgi öncesinde ve dışındadır, gözlem ve deneyle kontrol edilemez ve de inanç alanına girmektedir.
İnsanın doğayı açıklama şekli muhtemelen mitos üretmekle başlamıştır. Yukarıda Hesiodos’un tanrılar üzerinden açıklamaya çalıştığı bir evren oluşumunu görürüz. Bu açıklama kendi içinde nedenselliğini de barındırmaktadır. Benzer bir yaklaşımı aşkın bir Tanrı tasavvuru olan semavi dinlerde de izleyebilirsiniz.
“Başlangıçta Tanrı göğü ve yer yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı, “ışık olsun” diye buyurdu ve ışık oldu.” Tekvin Bap 1. Yaratılış.
Nedenselliğin nasıl ortaya çıktığına kafa yoranlardan birisi de David Hume’dur. Onun “Din Üstüne” isimli kitabında şöyle bir ifade bulunur; “Yaşamla ölüm, sağlıkla hastalık, bollukla yokluk arasında sürekli olarak boşlukta asılı dururuz; bunların insanlara dağıtılmaları gizli ve bilinmeyen nedenlerle olur, işleyişleri çoğu zaman beklenmediktir ve hiçbir zaman açıklanamaz. Dolayısıyla bu bilinmeyen nedenler umudumuzun ve korkumuzun hiç değişmeyen konusu olur; olayları merakla beklemek, tutkuları sürekli bir uyarılmışlık durumunda tutarken, bir yandan da imgelem öylesine bağımlı bulunduğumuz o güçlere ilişkin fikirler oluşturmakla uğraşır.” (David Hume, Din Üstüne, Kaynak Yayınları, 1983).
İşte bu korku insanların doğayı efsanelere bağlı bir nedensellikle açıklamasına yol açmıştır. Aslında bu yol insanlar tarafından günümüzde de kullanılmaktadır. Ancak deneyimler bu efsaneleştirmenin doğa karşısında bir işe yaramadığını göstermiştir. Doğanın açıklamasının doğada aranmasının gerekliliği ilk defa yaşadığımız coğrafyada ortaya çıkan Yunan filozofları tarafından görülmüştür. Bu yolu bize Miletli filozoflar açmıştır. Böylece nedenselliğin açıklanmasında doğaya bakmak ve mitosun yerine logosu koymak, medeniyetin aydınlanma yolunda geçtiği en önemli duraklardan birisi olmuştur. Logos us ya da akılla kavramak anlamında mitosun karşılığında kullanılır. Usa dayalı, kural ve bilgi anlamlarına gelmektedir. Kelimeyi kavramlaştırdığı söylenen Herakleitos’a göre kavram, evrendeki düzeni sağlayan doğa yasası anlamındadır. Aynı zamanda evrendeki değişimin de yasasıdır. Bilindiği üzere O, evrende varlığın değil oluşun esas olduğunu ve oluşun kurallarını aramamız gerektiğini ifade etmiştir.
İşte doğanın doğadan açıklanmaya başlandığı bu noktadan sonra, yani logosun hâkim olduğu aşamadan sonra insanın gerçeği neden sorusuyla birlikte aramaya başladığını ya da artık olayları efsanelerle değil doğal nedenleriyle birlikte açıklamaya çalıştığını görüyoruz. Aslında daha önce de açıklamaya çalıştığımız gibi insan yaptığı tüm açıklamalarda bir nedensellik aramaktadır. Ancak bilimsel yöntemlerle birlikte nedenselliğin efsane dışı yolları da sorgulanmaya başlanıyor. Bence bu yol Thales’le başlamakla birlikte, birçok kaynakta ilk defa atomcuların özellikle de Leukippos’un nedensellikten söz ettiğinden bahsedilir.
Sonuç olarak olaylara bir açıklama getirme isteği olan nedensellik arayışı insanı önce efsaneler uydurmaya yönlendirmiştir. Kendi uydurduğu mitolojinin kölesi durumuna gelen insan bir süre sonra bu efsanelerin dünya üzerinde yolunu bulmaya hiçbir şekilde yardımcı olmadığını gördüğünde ise aklının farkına varmıştır. Aslında başından itibaren aklının yarattığı açıklamalarla yolunu bulmaya çalışmaktadır. Sadece bunların birer efsane olduğunu anlayamamıştır. Ne zamanki bu açıklamaların salgınlar sırasında çare olmadığını ya da fırtınada gelen yıldırımlardan korumadığını görünce doğanın bu şekilde açıklanamayacağını anlamıştır. Başka yollar arayışına girmiştir ki o da bugünün bilimini ortaya çıkarmıştır. Bu bilim de nedenselliğin bilgisidir. Halen de bu özelliğini korumaktadır.
Bir sonraki yazıda nedenselliğin temeli olarak gördüğüm Aristoteles’ten bahsetmeye çalışacağım…
 
Coşkun Bakar, Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı, Prof.Dr.


NOT: Bu yazı Ocak 2019 tarihinde Çanakkale Troia Dergisinin 48-49. sayfasında basılı olarak yayınlanmıştır...

Yorumlar